Gönderi

311 syf.
8/10 puan verdi
·
7 günde okudu
ZAPT ALTINDA ZEVKİ SEFA
SODOM VE GOMORE(YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU) Yakup Kadri’nin bu romanında mütareke yıllarında İstanbul’da, işgalci devletlerin askerleri ve orada yaşayan yerel halk arasındaki çarpık ve sapkın ilişkiler hiç tahmin edemeyeceğimiz bir şekilde okuyucuya aktarılıyor. Milli mücadele dönemi deyince daima halkın zor şartlar altında nasıl mücadele verdiği, askerlerin hangi yokluklar içerisinde savaştıkları ve bunların yanı sıra İstanbul hükümetinin milli mücadele ve Atatürk’e karşı oynadığı çeşitli kirli oyunlar gelir aklımıza. Ama İstanbul’da yaşanılan farklı bir dünyayı aktarıyor bize Yakup Kadri. Kitabın arka kapağında bahsettiği şekilde milli mücadele döneminde çürüyen çevreleri, kokuşmuş kişilikleri konu ediniyor. Batı hayranı Türklerin alafrangalığa özenen gençlerin, emperyalistlerle iş biriliği içinde olan kesimleri anlatıyor. Bu çarpık ilişki, bazen Lut kavmine bazense Pompeiye benzetiliyor. Bu benzetmelerini de her bölümün başında Ahd-i Atik’ten(Tevrat’tan) bu sapkın toplumla ilgili ayetleri vererek yapıyor. Romanın dili ve anlatımı oldukça akıcı. Dolayısıyla okuma esnasında olaylardan kopma olmuyor. Karakter sayısı çok fazla değil ve bu karakterler üzerinden dönemin bozuk ilişkisi sağlam bir şekilde anlatılıyor. Kurgu yönünden sağlam olduğunu söyleyebiliriz ancak romanda giriş, gelişme, sonuç gibi keskin çizgilerle ayrılan bölümler yok. Olaylar direk gelişme bölümünden başlayıp, o şekilde bitiyor gibi. Olaylar hep aynı şekilde ilerliyor ve aslında bir olay öyküsünden ziyade kitabın tek amacı dönemin çarpık yaşayışı hakkında bilgi vermek. Karakterler ise bu hikayeye hizmet ediyor. Bunun yanı sıra romanda bir baş karakter yok ve aslında bu karakterlerden hiçbirine yakın hissedemiyorsunuz kendinizi. Ama durum böyleyken kitaptan da soğumuyorsunuz. Sadece olaylar sizi sürükleyip götürüyor. Kısaca özetini verecek olursam; Necdet adında bir Türk delikanlısı vardır ve Leyla adında batı hayranı bir kıza aşıktır. Leyla ise tek amacı eğlence olan, kokteyller, geziler düşkünü olan şımarık bir kızdır. Ama oda Necdet’e karşı boş değildir. Ama aslında Leyla kimseye karşı boş değildir, çünkü aynı zamanda bir İngiliz Yüzbaşısına da(Captain Gerald Jackson) ilgi duymaktadır. Kendisi sadece arkadaşı olduğunu söyler ama bu yüzbaşı ile nişanlısı olan Necdet’ten daha fazla vakit geçirmektedir. Necdet ise bu duruma fazlasıyla içerlemektedir ancak elinden bir şey gelmemektedir. Çünkü karşısında İşgalci bir devletin askeri olan İngiliz bir yüzbaşı vardır. Necdet başlarda vatan bağımsızıyla yanıp tutuşan ve bu işgalci askerleri görmeye bile tahammül edemez bir insanken, Leyla’ya olan tutkusu sebebiyle vatani meseleleri unutup kendisini bu pembe dizinin bir figüranı olarak görmeye başlayacaktır. Hatta bu durum o kadar ileri gidecektir ki kendisini rezil durumlara koymaktan bile gocunmayacaktır. Ancak romanın sonunda tekrardan bir uyanışa geçecek ve kendine gelecektir. Olaylar, İstanbul’un işgaliyle birlikte gelen yabancı askerlerin, daha önceden beri İstanbul’da yaşayan gayrı Müslimlerin ve oranın yerel halkı arasında geçmektedir. Karakterle arasında, kulamparalardan tutalım da lezbiyenlere ve eşlerini aldatanlara kadar çok çeşitli kişilere rastlamaktayız. Kitapta yabancı kişilerin, halkın evlerine ve mallarına nasıl çöktüklerini, halk yoksulluk içindeyken kendilerinin nasıl bir bolluk ve savurganlık içinde yaşadıklarını hatta halka ait ibadet yerlerinin bile nasıl cinsel arzularını giderecekleri bir mekana dönüştürdükleri anlatılıyor. Olayın daha acıklı tarafı ise yerel halktan soylu kişilerin bu olayların baş karakteri olmalarıdır. Bu kişiler bazen saray eşrafından kişiler de olabiliyor. Bu kesimin tek amacı eğlence ve cinsel arzulardan ibaret. Kitapta milli mücadeleye değindirmeler yapılsa da Mustafa Kemal’in adı sadece bir yerde geçiyor. Bunu ustalıkla kullanıyor Yakup Kadri. Onu yücelterek tasvir ediyor. Kitabı okuyup bitirdikten sonra ilginç birkaç nokta fark ettim. Bunlardan birincisi, bizler bu tarz hikayeleri normalde bazı yabancı romanlarda okuduğumuzda bizlere acıklı ve hatta özendirici bir hayatmış gibi gelebiliyor. Kitabın yazılış amacı olarak dönemin yaşayış biçimini sonuna kadar eleştirmek ve bu tarz rezillikleri göstermek olduğunu biliyoruz ancak eğer bu olaylar içerisindeki abartı bölümlerinden arındırılıp bize iki gencin aşk öyküsü olarak sunulsa ve başlığı da değiştirilse belki de bizi bambaşka bir şekilde etkileyecek. Burada görüyorum ki bir anlatımın niyeti ve işlenişi okuyucu da bambaşka duygular yaratıyor. İkinci nokta ise bugün televizyonda izlediğimiz birçok dizide benzer hikayeler anlatılıyor ama biz bunları hiç yadırgamayıp normalmiş gibi karşılayıp, hatta o karakterler için üzülebiliyoruz bile. Bu durum aslında toplumdaki bu yozlaşmanın her zaman devam ettiğini ve aslında geçmişten günümüze çok şeyin değişmediğini gösteriyor. Çünkü bu tarz olaylar benzer kesimlerde, benzer şekillerde yaşanmaya devam ediyor. İncelememi bitirirken son bir not bırakmak istiyorum. Genelde yazarlar kitabın bir bölümünde veya birçok yerinde kendi düşüncelerini, belirli bir karakter üzerinden okuyucuya aktarırlar. Yakup Kadri ise sayfa 193 de Necdet karakteri üzerinden içinde bulunulan bozukluğu, kitabın sonlarında ise Captain Marlow üzerinden, yabancı devletlerin, milli mücadeleye ve yeni Türkiye Devleti’ne bakış açılarını aktarıyor. Okumasak çok şey kaybedeceğimiz bir kitap değil ancak yinede döneme farklı bir kesimden baktığı için okunmaya değer diye düşünüyorum.
Sodom ve Gomore
Sodom ve GomoreYakup Kadri Karaosmanoğlu · İletişim Yayınları · 20154,949 okunma
·
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.