Çoğu zaman kitapların arkasını okumayı unutan biri olarak, kitabın ismine bakıp sıradan bir aşk romanı okuyacağımı düşündüm. Ian McEwan’dan da ilk okumam haliyle tarzını bilmiyordum. Bundan önce de önemli bir yerden tavsiye edildiği için G. Budayıcıoğlu/Madalyonun İçi kitabını okudum. Aman Allahım Sonsuz Aşk oradaki hikayelerin hepsinin toplamıyla çarpışır öyle etkileyiciydi. Kitap boyunca gerildim, rahatsız oldum ki en sevdiğim şeydir. Eh malum karşılaştırmadan sonra zaten psikolojik bir rahatsızlığın konu edildiği anlaşılmıştır. Durun önce havalı hali: De Clerambault sendromu... yani Erotomani yani “sen bana aşıksın” sanrısı. Bu kavramla şekillenen hikaye bir balon kazasıyla başlıyor, başından sonuna kadar yazar sizi anlatımıyla kitabın içine çekiyor, merak duygunuz hiç eksilmiyor bir de o üslup nedir ya şiir mi yazıyorsun gerilim romanı mı be kardeşim.. Bu kadar etkileyici olmasının sebebi saplantı sahibinin değil de saplantı kurbanının hislerini okumuş olmamızdan mıdır bilmiyorum ama aklıma Stefan Zweig’ın Sabırsız Yürek romanındaki o benim çok sevdiğimin cümleleri geldi. “... Ama karşılıksız olarak sevilen kişi, ölçüsünü ve sınırlarını kendinin belirleyemediği bu tutkuya gem vurmakta çaresizdir. Bir başkası tarafından sevilen herkes o kişinin karşısında çaresiz kalır.” Çaresiz, suçsuz tarafla empati yapmaya daha yatkınız diye belki. Bu kitabı kaydetmenizi tavsiye ederken elbette sizlerden de Ian McEwan tavsiyesi isteyeceğim çünkü şu anda tanımak, bilmek daha çok okumak istiyorum kendisini.