Gönderi

176 syf.
10/10 puan verdi
·
4 günde okudu
KÜRK MANTOLU MADONNA BİR AŞK KİTABI DEĞİLDİR!! Söz Konusu Sabahattin Ali olunca, hem onun edebi kimliğinden hem en sevdiğim yazar olmasından hem de hakkında zaten yazılmış yüzlerce makale olmasından dolayı elimin ayağımın terlemesine sebep oluyor. Fakat yine de kitabı ikinci kez okumuş ve bitirmişken, kendim için, hislerim daha taze iken ve “Bu kitap da ne buldun Allah aşkına, şişirilmiş bir hikaye işte” diyen eşim, dostum, akrabam için ve son olarak sağda solda “aşk kitabı” diye tanımlandıranlara, lazım oldukça kullanmak üzere bir şeyler yazmak istedim. Evet kitabı ikinci kez okudum. Buna rağmen, ilk kez okuyormuş gibi olmamın sebebi sanırım Sabahattin Ali’nin müthiş tahlilleri. Sabahattin Ali, döneminin aydınları gibi siyasi içerikli yazan bir yazar gibi görünse de, hatta bu sebepten bir çok kez ceza yiyip hapis yatmış olsa da; asla öyle bir yazar değil. Okuduğum tüm yazılarında insan ve toplum bilinciyle hareket etmiş, müthiş bir gözlem yeteneğine ve bunu kelimelere aktarabilme özelliğine sahip toplumcu, gerçekçi, varoluşcu bir yazar. Hikayelerinin tamamında insan psikolojisine değinmiş, dikkatleri bu yöne çekmek istemiştir. Ancak içinde bulunduğu; dönemin aydınları diye adlandırılan sağ ve sol görüşlü kişilerin birbirlerine adeta ellerinde sazları ile atıştıkları, siyasetçilerin kendilerini kanıtlama, politikanın zalim, cumhuriyetin toy, demokrasinin tanınmadığı, psikoloji bilimin henüz ülke topraklarına giriş yapmadığı, sülaleden ya zengin ya da soylu insanların edebiyat yaptığı dönem yüzünden bir tenis topu gibi oradan oraya savrularak hayatının en verimli çağında kıymeti bilinemeden yok olup gitmiştir. Hatta o kadar yok edilmiştir ki, yirmi yıla yakın adı bile anılmamıştır. Kürk Mantolu Madonna işte böyle bir yazarın, bireyin benlik arayışına bir ışık tutmak için yazdığı bir kitaptır. Ancak o zaman bile bazı hatrı sayılır yazarlarca kıymeti bilinmemiş, hatta eleştirilmiştir. Örneğin Nazım Hikmet, kitabın anlatıcısının Raif Efendi’nin hikayesine geçmeden önceki kısmını daha yazmaya layık olduğunu düşünmüştür. Hikmet, Sabahattin Ali’ye yazdığı mektubunda, “Kürk Mantolu Madonna, ben bu kitabı hem sevdim, hem kızdım. Evvela niçin kızdığımı söyleyeyim. Kitabın birinci kısmı bir harikadır. Bu kısmın kendi yolunda inkişafı yani bir küçük burjuva ailesinin içyüzünü tahlili öyle bir haşmetle genişlemek istidadında ki, insan buradan ikinci kısma geçerken, elinde olmayarak, yazık olmuş, bu çok orijinal, çok mükemmel başlangıç ve imkân boşuna harcanmış, keşke bu başlangıç harcanmasaydı”, demiş. Oysa Ali’nin yazmak istediği burjuvanın ya da birilerinin yaşam şekli değil, kişilerin benlik arayışıydı. 1940 senesinde, ikinci dünya savaşı devam etmekte ve Sabahattin Ali’de o sıralarda ikinci kez askere çağrıldığı için askerlik görevini yerine getirmektedir. Bir yandan vatani görevini yaparken bir yandan da eşi ve çocuğunun geçimi için para kazanmak zorundadır. Kürk Mantolu Madonna hikayesini de o dönemde yazmış ve haftalık olarak gazeteye yetiştirmiştir. O dönemde hikayeler genellikle gazetelerde haftalık olarak yayınlanıyordu. Gazetede hikayenin adı “Büyük Hikaye” olarak yayınlandı. Ama kitap olarak basıldığında adını Kürk Mantolu Madonna koymuşlar. Kitapta üç ana karakter var. Birisi kitabın anlatıcısı, diğeri Raif Efendi ve üçüncü de malumunuz üzere Maria Puder nam-ı diğer Kürk Mantolu Madonna Hikaye, anlatıcımızın bir süredir çalıştığı bankadaki işine mantıksız bir gerekçeyle son verilip, geçimini sağlamak için yeni bir iş arayış sürecini ve bu süreçte iç dünyasının psikolojik tahlilleriyle başlıyor. <Şiir ve hikaye yazmaktan çok hoşlanan anlatıcı, toplumun bu iş karın mı doyururmuş baskısıyla karşılaşıyor mesela. Yapmak isteyip de toplum tarafından kabul görmemiş üstelik karında doyurmayan bir şey hobi olsa da yapılır mı? Çoğunluk kabul etmediyse dışlanmışlık ve aptal yerine konma psikolojisi. > Uzun süre işsiz kalan anlatıcı, tüm birikimini harcayıp beş parasız kalınca, arkadaşlarından habersiz tezgahtarlık işine bile başvurur. <Arkadaşlarından saklar çünkü, koskoca bankası okumuş adam tezgahtar mı olurmuş. Benim için ne düşünürler psikolojisi…> Arkadaşlarından ne borç para isteyebilir, ne de onlardan kendisine bir iş bulmalarını. Geçimini nasıl sağlıyorsun diye sorduklarında bile doğruyu söyleyemez. <Saygınlığını kaybetme korkusu> Bir akşamüstü kendisine iyimser bir hava takınmaya çalışır halde yolda yürürken, etrafı izlemeye koyulur. Gördüğü güneş, nereden geldiği belli olmayan toz duman, inşaatlardaki işçiler hatta üzerinden arabalar geçip duran asfaltı bile düşünüp, tüm bunların hepsi mevcudiyetlerinden memnun görünüyor, şu halde bana da yapacak bir şey kalmıyor diye düşünmeye başlar. <Pes edip, kabullenmek psikolojisi> Bu düşüncelerle yürümeye devam ederken aniden yanında bir araba durur ve içerisinden okul arkadaşı Hamdi’yi görür. Hamdi kendisini önce arabasına sonra da evine davet eder. Arkadaşının işsiz olduğunu öğrenen Hamdi, genel müdür olarak çalışmakta olduğu fabrikada kendisine bir iş ayarlayabileceğini söyler. Birlikte Hamdi’nin evine giderler. Hamdi’nin evindeki tahilleri ise anlatıcının Hamdi’ye hem gıpta etmesine hem de biraz para kazanmanın verdiği cürretle küstahlığına, modern bir hava çizmeye çalışmasına, entelektüel bir kişilik çizmesinin bayağılığı ve sahteliğine dikkat çekiyor. <Avrupai davranmaya çalışmalar, sonradan kazandıkları sosyal statüden dolayı sonradan görme haller, dekor amaçlı alınmış kitap ve dergiler, -mış gibi yapma psikolojisi> Ertesi gün fabrikaya giden anlatıcı, Hamdi’nin yanına gider ve burada Hamdi’nin kendisine yaklaşımından büsbütün rahatsızlık duyar. Fakat para kazanma mecburiyetinden dolayı görmezden gelerek kendisine gösterilen pozisyonda işe başlar. <Zorunluluk halinde karakterinden ödün vermek zorunda kalma psikolojisi> Raif Efendi ile yolları işte bu fabrika da kesişir. Raif Efendi onun beraber çalışacağı oda arkadaşıdır. Raif Efendi, yurt dışından ithalat yapan firmanın evraklarını sözleşmelerini vb. Almanca yazıları çeviren, hazırlayan, takip eden kişiydi. Orta yaşlı, sessiz sakin, etliye sütlüye karışmayan hayattan bezgin ifadesi olan çalışma arkadaşlarının taktığı isimle “hımbıl” herifin tekiydi. Zaman ayak uydurmuş züppe iş arkadaşları gibi günlük konuşmasında hiç yabancı bir iki kelime bile konuşmazdı. Bu nedenle herkes onun yabancı dil bildiğinden bile şüphe ederdi. <ötekileştirilme psikolojisi) Anlatıcı bir gün bir vesile ile Raif Efendi’nin evine gider. Raif Efendi çok hastalanmıştır ve işe gidememiştir. Burada gerçek Raif Efendi ile tanışmaya başlar. Raif Efendi eşi, iki çocuğu ve eşinin iki erkek bir kız kardeşi ve onun kocası ile aynı evde yaşıyordu. Raif Efendi çalışıp didinip evin geçimini sağlamaya çalışan, eşi ise ev halkının her türlü işlerine koşturan emektar bir kadındı. Bunca uğraşmaya didinmeye gece gündüz çalışmaya rağmen ev halkını memnun edemeyen bu karı koca kaderlerine razı gelmiş evin bir köşesinde ömürlerinin tükenmesi beklemekteydi. <Yaranamama psikolojisi> Ev halkı tam bir vurdumduymazlık içinde yaşıyor, bakkala bile gitmekten kaçarak onu da yorgun argın hatta hasta Raif Efendi’den ya da eşinden bekliyorlardı. Aslında büyük kızı bunlardan biraz rahatsızlık duysa da diğer ev halkı yüzünden dışlanmamak adına bocalıyordu. <kabul görmemekten korkma, kendin gibi olamama psikolojisi” Raif Efendi bir gün fena halde hastalanır ve artık ömrünün sonuna geldiğini hisseder. Anlatıcıya iş yerindeki masasında bir defter olduğunu onu imha etmesini ister. Anlatıcı bunu kabul eder ancak tek bir şartla. Defterde ne olduğunu merak eder ve okumak ister. Raif Efendi razı olur. İşte Kürk Mantolu Madonna da hikayenin bu aşamasında devreye girer. Deftere hikayeye başlanmadan evvel 20 Haziran 1933 tarihi atılmış. (Bu tarih 05 Temmuz 1857 – 20 Haziran 1933 tarihleri arasında yaşamış olan ünlü kadın hakları savunucusu ve 08 Mart’ın dünya kadınlar günü olarak anılmasını sağlayan Clara Zetkin’in ölüm günü.. Romanın en önemli meselelerinden biri de aslında kadın ve kadının da benlik bilincine dikkat çekmektir. Bu nedenle Clara Zetkin’in ölüm tarihinin kullanıldığını düşünüyorum.) Raif Efendi yaklaşık on yıl önce başından geçmiş olan bir aşk hikâyesini anlatmaktadır. Olaylar 1920lerin başında Berlin’de geçmektedir. Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkılmış, her yerde büyük bir felaketi geride bırakmış olmanın iyimserliği ve coşkusu vardır. Bu yıllarda sanatta da modernizim akımı başlamıştır. Raif Efendi babasının isteği ise Berlin’e sonradan başına geçeceği sabun fabrikasının gelişimi için iş öğrenmeye gönderilmiştir. Oysa Raif sanatı çok sevmekte bırakmak zorunda kaldığı resimle alakadar olmak istemektedir. Fakat bu kimin umurunda.. Raif çocukluğundan beri sanata düşkün, kitap okumayı seven, resim yapmaktan hoşlanan, kibar ve düşünceli bir insandır. Ancak onun bu hali çevresince hep “sen kız olmalıymışsın” alaylarına maruz bırakmıştır. <Toplumun bireye çizdiği erkek kadın davranışları dayatması psikolojisi) Raif, babasının zorlamasıyla Almanya’ya gider ama o bir süre burada serbest dolaşacağı ve sanatın kalbinin attığı bu ülkede rahat ve huzurlu bir yaşam süreceğini düşündüğünden mutludur. Öyle de olur. Bir gün bir resim sergisine giden Raif orada bir tablo görür ve tabloyu görür görmez ona muhteşem bir bağ hisseder. Otoportre olduğunu bildiği bu tabloda kadın ressam kendisini bir kürk manto içerisinde çizmiştir. Fakat bu resim Raif Efendi’yi derinden etkiler. Tabloyu ünlü İtalyan ressam Andrea del Sarto’nun 1517 yılında yaptığı ünlü Madonna delle Arpie tablosuna benzetir. (Madonna; Hristiyan aleminde “Meryem’in kucağında çocuk İsa” ile tasvir edildiği resimlere verilen isimdir. İtalyanca sözlükte annemiz diye karşılığı çıkmaktadır). Raif Efendi tablonun karşısında adeta dili tutulur. Bu kadını şimdiye kadar okumuş olduğu ve etkisi altında olduğu tüm kitaplardaki kadın karakterlere, Hz.Muhammed’in annesi Amine Hatun’a benzetir. Yani tablodaki kadın bir Meryem Ana tasvirinin bir Madonna’nın tasvirine kendi yüzünü oturtan bir kadının tablosundan çok yazarın o zamana kadar hayalini kurduğu ve hayranı olduğu, hasreti ile yandığı tüm kadınların tasviridir. Bu tablodaki kadına böylece aşık olur. Tablonun ressamı ise Maria Puderdir. Sabahattin Ali, Raif Efendinin bu tablo karşısındaki hislerini okuyucuya yansıtırken yazdığı satırlarda, birincisi sanata vurgu yapmakta aynı zamanda Meryem Ana ve Amine Hatun’un dini temsilleri üzerinden okuyucuyu kadınla ilgili düşüncelere götürmüş ve kadın figürünü yüceltmiştir. İkincisi bu tablonun bir otoportre ve ressamının da Maria Puder olduğundan yola çıkarak, kendini inşa eden bir kadın profili çizmiştir. Romanın yazıldığı tarihlerde Türk toplumunda kadının henüz söz sahibi olmaya başladığını ve toplumda kadına biçilen rolün hala fekadar anne, yoldaş eş çizgisinin içinde kıvrandığını düşünürsek, Sabahattin Ali konuyu evrensel bir boyutta masaya yatırmıştır. Romanın ilerleyen bölümlerinde Maria Puder’le Raif Efendi bir şekilde tanışırlar. Aralarında başlangıçta müthiş bir arkadaşlık başlar başlangıçta. Raif Efendi’nin kırılganlığı kadar Maria Puder’in de kırılganlıkları vardır hayatta. Birinci o bir Yahudidir ve 1933 Yahudi karşıtı Adolf Hitler’in başbakan olduğu yıldır. Babası Yahudi olan Maria Puder muhtemel odur ki bu meseleler yüzünden de hayli zor zamanlar geçirmiştir. Bu nedenle insanlara bilhassa erkeklere olan inancını yitirmiştir. Erkek iktidarının farkında olan ve sözünü esirgemeyen bir kadındır. Raif Efendi her ne kadar kırılganlığı ve nazenin yapısıyla kız çocuğuna benzetilse de, Maria Puder’de hoyratlığıyla erkek çocuğuna benzemektedir. Böyle düşünmektedir Raif ve Maria’yı kendisinde eksik kalan tarafı olarak görmeye başlar. Bir kadının güçlü, kararlı, mağrur ve kendinden emin halleri kendisine olan aşkını iyiden iyiye depreştirir. Gel zaman git zaman Maria Puder’e iyice bağlanır ve artık onu “kendisini yaşama bağlayan tek kaynak” olarak görür. Önceleri arkadaşça başlayan ilişkileri, kendini tıpkı Raif gibi kendini yalnız hisseden ve güven problemi yaşayan Maria’yı da içine çekerek aşka dönüşür. Bu aşk gayet güzel ve sürükleyici bir şekilde giderken birden Türkiye’den bir mektup gelir ve Raif babasının öldüğünü öğrenir. Apar topar Türkiye’ye döner. Bir süre sonra Maria’yı da yanına getirteceğini söyleyen Raif ile çağırdığı anda koşarak geleceğini söyleyen Maria’nın yolları burada ayrılır. Raif’i Türkiye’de , bıraktığını çok aksi bir hayat beklemektedir. Hali yoluna koyulması bir çok işi vardır. Bir zamanlar çok zenginken babasının ölümü ile bir takım nedenlerden dolayı beş parasız kalır. İşleri yoluna koyar koymaz Maria’yı yanına çağıracağı umuduyla işlerine sarılır. Bu süreçte Maria ile sık sık mektuplaşmaktadır. Ancak bir gün aniden Marida’dan gelen mektuplar kesilir. Sabırla bekleyen Raif bir süre sonra bütün ümitlerini yitirmeye başlar ve kendisini boşlukta bulur. Maria’nın artık başka birisiyle olduğu fikrine kapılır ve ondan nefret etmeye başlar. Yaşam kaynağını yitiren Raif o tarihten itibaren benliğini tamamen kaybeder ve bugün kendisine hımbıl herif denilen şekline evrilir. Aradan yıllar geçer, evlenir ve kendi ailesinin babası olacaktır. Ancak bu, ailesinin önemsemediği, saygı ya da sevgi duymadığı, hastalıklı bir baba figürüdür. Çünkü kendini bulamamış, kendini gerçekleştirememiş, yaratıcılığını ortaya koymak için mücadele etmek yerine arzularını bastırmayı seçmiş zayıf bir kişiliktir. Defterin sonlarına doğru Raif Efendi bir gün Ankara sokaklarında gezerken, Almanya’da yaşan Maria’nın bir akrabasına rastlar ve ondan Maria’nın kendisinden bir kız çocuğu dünyaya getirdiğini öğrenir. Ancak bu çocuğun izini de kaybeder. Belki yeniden yaşama sevinci, hayata bağlanma sebebi bulabilecekken, babasız bir çocuk bırakmış olmanın da hüznüyle ve yıkıcı psikolojisiyle ayrıca baş başa kalır. Defter burada biter. Anlatıcı defteri sahibine götürmek üzere Raif Efendi’nin evine gider ama o gece Raif Efendi’nin öldüğünü öğrenir. Raif Efendinin hikayesini okuyup, onda kendisinden bir çok done bulan anlatıcı Raif Efendi’nin fiilen ölse bile kendi ruhunda yeniden hayat bulduğunu ima eden sözleriyle hikayeyi bitirir. Sabahattin Ali, bu eserinde insanın içinde yaşadığı fırtınalı çıkmazları, ahlaki dejenerasyonu, kadın sevgisini, platonik aşkı, toplumun alt kesimlerinin sıkıntılarını, insanın toplumsal ilişkilerini, sınıflar arası farkları ve kişinin kimlik arayışı sırasında yaşadığı sıkıntıları ustalıkla bu kitabında işlemiştir. Yazarın psikolog gibi insanı tanımak hususunda yaptığı değerli bulgular ortaya koymaktadır. Ayrıca her insanın incelenmeye ve gözlemlemeye değer bir iç dünyası olduğu fikrini kitap boyunca dile getirmiştir. Sanayileşmeyle birlikte madde insan hayatında özne konumuna gelir ve insanı nesneleştirir ve silikleştirir. Dolayısıyla insan kendi türüne karşı yabancılaşır ve yalnızlaşır. Modern çağda yalnızlaşan insan hikayesine de değinmiştir. Raif Efendi, hiçliğinden kurtulmanın ışığını Maria Puder’de görmüş, onun aşkıyla adeta yeniden doğmuştur. Aşka sığınarak dünyadaki varlığını ve yaşamaktaki amacını sorgulamıştır.. Raif Efendi yaşadığı bu kısa Almanya macerasında aşık olduğu Maria Puder’i bırakıp gitmek zorunda kalmış ardından da yapmak zorunda kaldığı bu seçimle derin bir bunalıma ve hiçliğe sürüklenmiş, kendi benliğine adeta yabancılaşmıştır. Tüm bunlardan sonra Kürk Mantolu Madonna için bir aşk kitabı deyip, o bildiğimiz türden aşk kitabı seven okuyucunun önüne koyarsan okuyucu bu nasıl aşk kitabı, hem bunun ilginçliği de nerede der. Çok sıradan bir kurgusu vardır çünkü. Üstelik felsefe ve psikoloji sevmeyen bir aşk kitabı okuyucusu ise, o sürekli sinir olduğunuz “abartılıyor bu kitap da yazar da” diye yorumlarla karşılaşırsınız. Hele edebi türden okumalardan hiç hazetmeyen sözde okur için, yazarın dili “mıy mıy” gelecek, “ne diyo bu be” diye bir kenara atacak, kitaptan anlayacak olgunluğa geldiğinde ise geçmişte yaşadığı tecrübeden dolayı ön yargılı olup kitaba şans vermeyecektir. Kürk Mantolu Madonna bir aşk kitabı değildir.
Kürk Mantolu Madonna
Kürk Mantolu MadonnaSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2021318,2bin okunma
·
25 görüntüleme
Türkan Şen okurunun profil resmi
Müthişsiniz, araştırma da yapıyorsunuz sanırım. Yorum da çok güzel tabii.
Seçil Yardım Örengül okurunun profil resmi
Evet seviyorum araştırmayı, bilgileri didik etmeyi, becerebildiğim ölçüde ilişkilendirmeyi. Çok teşekkür ederim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.