Halbwachs, geçmişin, Yaşanan an içerisinde, bireyin ait olduğu gruplara bağlı Toplumsal çerçevelerin yardımıyla yeniden üretildiğini ortaya koymayı hedefler.
Uyuyan insan, toplumun kontrolünden sıyrılır. Başkaları tarafından anlaşılmaya çalışmadığından, hiçbir şey bu insanı kendini doğru olarak ifade etmeye zorlamaz.
Çünkü hafızamız bilhassa iki güçten etkilenir, yeniliğin gücünden ve rutinin gücünden... Ama aklımıza rutinin gücüyle kazınmış olan izlenimleri hatırlama biçimimiz, tek bir kez hissedilen derin bir izlenimi akılda tutma biçimimizden bambaşkadır...
Anatole France’ın dediği gibi, “artık var olmayan bir zamanın ruhunu hissetmenin, kendini eski zamanların insanlarıyla çağdaş kılmanının güçlüğü, neyin bilinmesi gerektiğinden ziyade, artık neyin bilinmemesi gerektiğindendir. Gerçekten XV.yy’de yaşamak istiyorsak, ne kadar çok şeyi unutmamız gerekir: Bilim, yöntemler, bizi modern yapan tüm kazanımlar! Dünyanın yuvarlak olduğunu, yaldızların kristal bir gök kubbeye asılmış lambalar değil de birer güneş olduğunu, Laplace’ın dünya sistemini unutmamız ve yalnızca Aziz Thomas’nın, Dante’nin ve de bize evrenin yedi günde yaratılışını, krallıkların, Büyük Truva’nın yıkılışından sonra Priamos’un çocukları tarafından kuruluşunu öğreten, Orta Çağ’ın kozmogaflarının ilmine inanmamız gerekir.” Aynı şekilde, çocukken sahip olduğumuz duygusal durumla aynı duygusal içinde bir kitabı yeniden okumak için de ne çok şeyi unutmak gerekecektir!
Ruskin’in dediği gibi, insanlar ilgilerini çok çabuk kaybettikleri için, belirli bir saatte okunması iyi olan kitaplar vardır, bir de her zaman, her saat okunabilecek olanlar: “books for the hour, and books for all time.”
Nietzsche dinsel yaşamın her şeyden önce epey boş zaman gerektirdiğini ve çalışkan toplumlarımızda, insanların çoğunun dinin neye yaradığını artık bilmediğini, dinin varlığını derin bir şaşkınlıkla kaydetmekle yetindiklerini fark etmiştir.
Rüyalarımızın tüm malzemesi hafızadan gelir; rüyalar, o an için kavrayamadığımız ama çoğu durumda, uyandıktan sonra, doğası ve kökeni yeniden bulunması mümkün olan anılardır.
“Sıklıkla,” diyor Rousseau, “yaşamımın çeşitli olaylarını düşleyerek o anki mutsuzluklarımdan uzaklaşırım ve pişmanlıklar, hoş anılar, özlemler, duygulanmalar, bir süreliğine ıstıraplarımı unutturma görevini aralarında paylaşırlar.”
Anılar, Erebos’un derinliklerinden, dört bir yandan gelerek yaşayanlar hakkında biraz bilgi edinmek için Odysseus’un kazdığı çukur etrafında toplaşıp kurban kanı içmeye çalışan o ölülere benzerler.
İnsanlar arasında arkadaşlık ve dayanışma bağları kurulur ve sürdürülür. Aynı zamanda birbirlerine karşı rakiptirler. Pek çok ıstırap, kaygı, düşmanlık, kin buradan gelir.