Kimi fikirlerin aklımı çeldiğini itiraf etmeliyim ama bir okur zaten var olan bir yolda ilerleyen bir
yolcudur. Ve bu yol sonsuzur. Ağaç kaleme alınmıştır çoktan; taşı ve dalı kıpırdatan rüzgâr, bu dala duyulan özlem ve gölgelerini yasladıkları sevda... Normalde yabancısı olacağım bir zaman dilimi olan günde birkaç saati bu yolda geçirmekten daha büyük bir mutluluk bilmiyorum. Bir ömür yetmez bu yolda yürümeye. Borges'in bir cümlesinin yarısını çalayım: Kütüphane zamana açılan bir kapıdır.
Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana. Oysa orada kalmaya devam ettikleri sürece onlar birbirlerine yamadığımızı zannederiz. Üstlerinde gün, ay ve yıl yazan sayısız kitap gördüm ben; gizli bir takvimi oluşturur her biri. Başkaları ise ödünç vermeden önce adlarını yazarlar ilk sayfaya, teslim edecekleri kişiyi defterlerine kaydedip bir de tarih atarlar yanına. Tıpkı kütüphanedekiler gibi damgalı kitaplar gördüm, yahut içlerine sahiplerinin kartları
yerleştirilmiş olanlar. Kimse bir kitap kaybetmek
istemez. Bir daha okumayacak olsak da başlığında
eski, belki de kaybolmuş bir duyguyu taşıyan bir kitabı kaybetmektense bir yüzük, saat veya şemsiye kaybetmeyi yeğleriz.
Bence en büyük kişi,
hiçbir bayrağa and içmeyendir,
ve, kırdığı için ordan kirişi,
artık bütün dünyanın olandır.
Bütün dünya yurdu olursa:
gelmez ona sıla ocağı dar;
artık onun bir vatanıyla
memlekette yuvası var
Oysa şimdi nasıl da başka bir noktadayım. Sana güvenmeyip, seni reddedip, senden bana kalanları kusup devam edebileceğime inandığım yolun getirdiği uçurumda, duyulmayı bekleyen bir yankıyım artık.