Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mehmet Akif kadar eslafı bilen bir adama rastlamadım. Üstat, şark ve garbın meşher bütün eş’arını hemen hafızasına nakşetmişti. Bununla beraber, yenileri de ihmal etmezdi. Ona her hangi şairin bir mısraını yarım yamalak okuduğunuz vakit, derhal o mısraın başından şiirin sonuna kadar okurdu.
Milli cidalin kaynaştığı ve kızıştığı zamanlarda -Balıkesir’e gelerek, (Zağnos paşa) camiinde verdiği hitabesiyle halkın hamaset ve şehametini bir KAT daha coşturan üstadımızla birlikte, bir gün sonra, Balıkesir mekteplerini ziyarete gitmiştik. Muallim mektebinde idik Üstat sınıfları dolaştıktan ve biraz istirahat ettikten sonra vedalaşarak
Reklam
Evet, büyük üstadın kendi şiirleri hakkındaki hükmü işte budur. O, diğer eserlerinde de aynı mahviyeti göstermiştir. O, sanatı yalınız san’at için değil; daha çok cemiyet için ihtiyar etmiştir.
Akif eski İstanbul hükûmeti zamanında Maarif nezaretinin lügat komisyonu azalığına tayin olunmuştu. Reisleri de bir hoca idi. Hoca sarıksızlara bir şey bilemez gözüyle bakardı. Gerek Akif olsun, gerek arkadaşı ve eski dostu büyük ve hakim üstat rahmetli (Ferid Kam) olsun bu vaziyete tutulurlardı. Birgün hoca bir kelime hakkında ayağını dayadı : — Ben ≪300≫ bu kadar senelik bir lügat kitabında gördüm; kelime dediğim gibidir! dedi. Akif şöyle cevap verdi : — Ben de bin senelik ≪Şeyhulluğa≫da kelimeyi şu dediğim şekilde buldum. O, kelimeyi istediği gibi hocaya kabul ettirmişti. Ertesi toplantıda sıra ≪Ferid beye≫ geldi. Yine hoca bir kelime üzerinde fakat bu kere haklı olarak, tevakkuf etti. ≪Ferid≫ dedi k i : — Akif, bu sefer amelimizi hocanın ağzına uyduralım... ≪Ferid≫ bey de çok nüktedan bir zattı. Reis ondan sonra bir daha ağzını acamamıştır. Karşısında temerrüt eden bazı münevverlere : — Durun, ben size ≪Avrupa ayetleri≫ okuyayım, der mevzu-ı bahis olan meselede Avrupa alimlerinin neler dediklerini, hangi memleketlerde o meselenin ne suretle tatbik edildiğini sayar, döker, nihayet muhatabını yola getirirdi. Üstadın kafasında ≪Avrupa ayetleri≫ o kadar çoktu ki!..
Ulan ahahahaha :D
Vaktiyle Çerkez ümerasından biri nüfus kağıdını zayi’ eder. Yeni bir tezkire almak üzere vilayetin nüfus müdürüne baş vurur. Müdür sorar : — Milliyetin? Adamcağız : — Abaza, der. Müdür : — Sus, utanmaz herif! diye çattıktan sonra, gözlüğünün altından başkatibine bakarak : — İstimna bilyed (mastürbasyon) cemaatinden diye yazıver, emrini verir! Akif bu fıkrayı eski memurların seviyesine bir misal olarak anlatmıştı.
Muhammed Abduhu’nun ve Ferid Vecdi’nin muhtelif eserleri, makaleleri, Hanoto ile Abduhu’nun münakaşası, Asır suresinin tefsiri, muhtelif surelerin tefsirleri, ferdin hâkimiyeti ile cemaatin hâkimiyeti, Müslüman kadını, Hadika-i Fikriyyesi, Müslümanlıkla Medeniyet sayu amelin nazarı İslamdaki mevkii, din ve ilim, Ataletin intaç ettiği fenalıklar, din nedir? Kaza ve kader, dinin musadekarlığı, Müslümanların esbap-ı inhitatı, fezail ve rezail, Şeref, Zikr-i Cemil, mülkü muhafaza esbabı, Hıristiyanlık ve Müslümanlık, taassup, milletin mazisi, hali ve hastalıkları ve caizesi ve saire. (Sadi) ve (la edri) nam-ı müstearıyla da çok kıymetli yazılar yazdı.
Reklam
Kendi sağlam... Hissi ölmüş, ruhu ölmüş milletin! İşte en korkuncu hüsrânın, helâkin, haybetin! Ey, ölüm renginde topraktan hayat i’lâ eden, Bir yığın toprak da olsak, sâde çiğnenmek neden? Başka tıynetler mi hep şâyân olan ihsânına? Âh, yükselsem de, bir düşsem senin dâmânına ! Bir nesîm ister kımıldanmak için canlar bugün; Bir nesîm olsun, İlâhî... Canlanır kanlar bütün.
Hakikaten inanılmaz bir adam...
Üstadın, İstanbul hayatında, saatlerce mesafelerde her gün yaptığı yaya cevelanlara dair gazetelerde bazı yazılar intişar etti. Ömründe tramvay, otomobil, araba... gibi vasıtalara — fevkal’ade muztar olmadıkca— binmemiş, daima yaya yürümeği tercih etmiş olan bu çelik adamın ben de bir hikayesini söyleyeyim; Akif’in sevdiklerinden rahmetli
8.1.1937 Şair Tevfik Fikret’le aralarının açılması da o yüzden olmuştur. Fikret resmi memuriyetinden gayz-u nefretle çekildikten sonra (Robert Kolejine muallim olmuştu. Bu mektep Protestanlarındı. O vakit vatan içinde körpe- dimağları zehirlediği söylenen bu mektebi Akif sevmezdi. İş bununla kalmadı, Fikret şahıslara karşı olan kinini daha
Akif hayatında bir kere bile kendisini düşünmedi, hep cemiyeti için yaşadı, insaniyet ve milleti için yaşadı. Bütün şiirleri (Diğerkâm)dır. Yüksek faziletlerine şahidi tamdır. O, ne yazdı ise duyarak yazdı, ağlayarak yazdı, pare pare sıhhatini, varlığını eriterek yazdı. İnandı; yazdı, inanmadığına iltifat etmedi. Samimiyeti Akif ’in umde-i hayatı idi. Az söylerdi, öz söylerdi. Temiz ruhu muhatabını mest eder, bilmeyerek onu kendisine çekerdi. Artık muhatap Akif’indir. Mütevazıydi. ≪üstat, hazret, beyefendi...≫ gibi elfazı hürmetten sıkılır, masum bir kız gibi utanırdı. Sadeliği severdi, Merdümgiriz idi. Vahdetten hoşlanırdı. Teşrifat, merasim iğrendiği şeylerdi. Riyakarlık, yalancılık, hilekarlık, kanaatsizlik, karaktersizlik onun büyük düşmanları idi ki yazılarında en çok onlarla mücadele etmiştir
Reklam
Benim hem babam, hem hocam
AHLÂKI, SECÎYYESİ 7.1.1937 Mehmet Akif bilhassa ahlak ve seciyesi ile de yüksek bir imtisal numunesi idi. O, çok temiz bir aile muhitinde doğmuş, ilk terbiyeyi Fatih müderrislerinden babası (Tahir efendi) merhumdan almıştır. Tahir efendi hakkında üstat (Hakkın Sesleri) unvanlı Üçüncü kitabının 14 uncu sahifesi haşiyesinde şöyle diyor : ≪... Benim hem babam, hem hocamdır. Ne biliyorsam kendinden öğrendim.≫
Akif zamanında ≪geri≫ adam olamazdı, O, kendisini geri görenleri fersah fersah geçmişti. Gerilikle, cehaletle, irtica’ ile, istibdat ile, yanlış itikatlarla, meskenetle hemen yegane uğraşan Akif’tir. İşte bütün eserleri... ≪Süleyman Nazif≫ der ki: ≪Akif garbın ulum-i tabiiye ve edebiyyesine isal-i vukuf etmekte Hiçbir vakit taassup göstermedi; okudu, öğrendi, okuttu, öğretti. Bununla beraber o destar-ı sebzin altında tenebbut etmeye başlamış olan devha-i iman, ulum-i musbetenin sarsar-ı telkinatiyle yıkılmadı. İtikadını taklidden tahkike isal ettikten sonra Mehmet Akif daha kavi bir Müslüman olmuştur.≫
Akif’in şiirleri baştan başa vatanperveranedir. Onların içinde aşka, badeye, hevaiyyata... ait tek bir mısra’ bulamazsınız. O, yazdığı (Bahariyye) sinde bile vatana ağlamıştır : Çık ta bir seyret baharın cuş-i rengarengini; Nefhi surun dinle mevcamevc olan ahengini! Bir yeşil kan, bir yeşil can yağdırıp, kudret, yere; Yemyeşil olmuş feza;
Düşman sesi duymak istemezsen, Kardeş sesidir, uyan bu sesten! Kalkınca görür ki akşam olmuş. Vaktiyle uyanmayan bu sesten. (Sehli mumteni’ )a pek güzel bir misal olan bu kıta 17 Teşrini evvel 1918 den 13 Mart 1919 tarihine kadar intişar eden, fakat ondan sonra Ermeni ve Rumların mütemadi takipleri yüzünden kapatılan gazetemin başında bir taci sanat ve hamiyet gibi parladı, durdu. O kıta Akif’in Safahat’ında yoktur. (Ses) in o zamanki ümitsizliklere taze ümitler ve sarsılmaz imanlar veren (İstanbul yazıcısı) üstadın arkadaşı B. Eşref Edib idi. O arkadaşı idare eden, onun yazılarını en emin vasıtalarla muntazaman bana ulaştırmayı te’min eyleyen de bizzat Akif’ti.
İSTİKLÂL MARŞI Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O, benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O, benimdir, o, benim milletimindir ancak. Çatma, kurban olayım cehreni ey nazlı hilal. Kahraman ırkıma bir gül ne bu şiddet, bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal... Hakkıdır
Geri190
1.365 öğeden 1.351 ile 1.365 arasındakiler gösteriliyor.