Eritilemeyecek olan
Tek bir söz aşka dair
Hayata uzun bir veda
Bir şiir dizesine
Beynimde çakan kıvılcıma
Tepemdeki gürültüye
Bir dağ yamacındaki kır çiçeğine
Eriyen maviliğe
Çocuk seslerine veda
Geceye, yıldızlara
Açık bir tren penceresinde
Şarkılar söylemeye
Okuduğum, okuyamadığım
Kitaplara şiirlere
Bir otel odasında yalnızlığa
Delice sevişmelere
Yakıcı ayrılıklara
Uzun, upuzun bir veda
Uzaktan uzağa aşkı duyumsuyorum
Aşkı, sonsuzca yitmiş olan
Şimdi bir yaz günü kadar uzak
Ve beynimi oyup duran
Şu gürültü gibi tedirgin edici
Kendimi bir şarkı söylerken yakalıyorum
Düşüncede söylenen şarkı
Gerçeğine ne kadar uygundur
Bir yerde topluca şarkı söyleniyor
İnsanlar zavallı varlıklarını
Haykırıyorlar boşluğa
Boşluk ne kadar
Bazen bomboş hissediyorum kendimi
Boş, bomboş
Her şey tedirgin ediyor beni
Zaman akıp gidiyor
Zaman, bana hem ait
Hem ait olmayan
İnsan neden ölüme yazgılı
Ölümün matematiği neden
Zamana ayarlı
Saatli bomba gibidir
O adam şimdi ölmüştür
Çünkü aradan şunca zaman geçti
Biz onu görmeyeli
Peki bu zaman nasıl bir şeydir
Biz onu düşünmediğimizde
Geçen zaman
Onun kendisi için
Geçen zamana eşit midir
Zihnimde çakan kıvılcım
Bir fısıltı olarak geçtim bu dünyadan ben
Bir çığlık olarak, bir gülüş
Bir kahkaha olarak geçtim
Tükettim ömrümün bütün sözcüklerini
Ama ışıldattım onları önceden
Ve hepsini kardeşimmiş, çocuğummuş gibi sevdim
"Bir sokak hep aynı sokaktı
Gece hep aynı gece
Aynı yıldızlarıyla
Sabah nasıl da umursamazdı
Nasıl da dopdolu kendisiyle
Nasıl da sadece kendisi
Biz ona konuk gibi bir şeydik
Gençliğimiz son hızla
Şimdi burada duruyorken ben
Burası ve ben geçiyoruz
Perdeyle karşılıklı bakışıyoruz
Ve kitaplarla
Ve gülümseyişler fotoğraflarda
Hiç geçmeyecekmiş gibi duran
Anların görüntüleri
İçimde
Her şeyi kucaklamaya hazır
Bir sevgi var
Ve dokunduğu
Her şeye bulaşan
Bir keder
Yüzlerce veda
31 EKİM 2016
‘Bana bir hikâye anlat’ dedi adam. Sesi, yaşamaktan yorulmuşların bezgin tınısını taşıyordu. ‘Bana bugüne dek duymadığım bir modern zaman hikâyesi anlat’. Durmuş kalp için bir elektroşok. Ona içinde nefes alacağı bir hikâye sunabilir miydim? ‘Veda etmeyi biliyor musun?’ dedim, ‘hiç vedalaşamadan bir sevdiğini toprağa