Ahlaki gerçekçi olmak, elbette ki ahlakın mutlak olduğunu savunmak anlamına gelmez. Mesela yalanı ele alalım. Yalanın yanlışlığı ile ilgili nesnel gerçekler olduğuna inanabiliriz. Ama bu, yalan söylemenin her zaman yanlış olduğu anlamına gelmez. Mesela eşimizi aldatmak amacıyla yalan söylemek yanlıştır; diğer taraftan arkadaşımı, onu öldürecek birine yalan söyleyerek kurtarmak yanlış değildir. Birini yanlış, diğerini doğru yapan şey nedir? Cevap: Eylemin sonuçları. Bir yalan eşimi aldatmaya vesile olurken, öbürü hayat kurtarmaya vesile oluyor. Bir eylem olumlu, mesela acıyı azaltan sonuçlara yol açıyorsa iyidir; diğer taraftan acıyı artıran sonuçlara yol açıyorsa kötüdür. Eylemlerin sonuçlarının iyi/kötü olması nesneldir; bu yüzden kanaatimce ahlak nesneldir. Ama eylemlerin sonuçları durumdan duruma değiştiği için ahlaki ilkeler de mutlak değildir. Bu pozisyona Sonuççuluk ya da Utilitaryanizm denir. John Stuart Mill en önemli teorisyenlerinden biri olsa da, bu pozisyonu hem İslam düşüncesinde (mesela Maslahat), hem de Uzak Doğu düşüncesinde (mesela Çin’de Mohist felsefe) bulmak mümkündür.
Halbuki iki tarafı affedebilmek diye bir şey var. Biz ya kendimizi suçluyoruz ya karşıdakini. Belki de suçlu yoktur. Her şey olması gerektiği gibi oluyordur. Belki herkes o adımı atsın diye kendi gücünde zorlanıyor, itiliyordur. Değiştim dediğinde suçlamanın sadece odağı değişmişse orda uyarılıyorsun. Affettim dediği halde affedememiş olmak tam olarak bu. Suçluyor musun? Penceresinin farklı olduğunu hatırla. Affedene kadar yük olarak taşıyacaksın. Affet ve bırak. Hafiflemeyi hissedeceksin. Hala suçluyor musun birilerini ya da kendini?
Reklam
Fernando Pessoa bundan 93 yıl önce; 20 Haziran 1931'de yazmış.👇👇 Sanki hapse gidecekmişim gibi, bütün varlıklarda olan o tekdüzelik batıyor bana bugün. Oysa, iyice düşününce anlıyorum ki, asıl TEKDÜZE olan BENİM. Bütün yüzler, hatta dün gördüğüm bir yüz bile bugün farklı, çünkü bugün, dün değil. Her gün bugünkü gündür ve dünyada bir benzeri daha olmamıştır. Aynı kalmak fikri ruhumuzda vardır sadece - ruh yanlış da olsa kendini hep aynı sanır, böylece onun gözünde, geri kalan her şey birbirine benzer, basitleşir. Dünya ayrı şeylerden, alçaklı yüksekli zirvelerden oluşur, ama eğer miyopsak, onu yekpare, yetersiz bir sis olarak görürüz. Keşke kaçabilsem. Bildiğim, bana ait olan, sevdiğim şeylerden kaçabilsem. Keşke gidebilsem. Bu yüzleri, bu alışkanlıkları, bu günleri görmek istemiyorum artık. Başka biri olmak, hücrelerime sinmiş bu rol yapma saplantısının yorgunluğunu atmalıyım. Uyku huzurla değil, hayatla çöksün üstüme. Deniz kenarında bir kulübe, hatta dağların sarp eteklerinde bir mağara yeter bana. Ne yazık ki istemekle olmuyor. Etrafımızı saran her şey bizim bir parçamız haline gelir, etin ve hayatın algılarına sızar. Her şey bizdir ve biz her şeyiz; peki ama, her şey bir hiç olduğuna göre bu neye yarar? Çok güzel paylaşımları var, takip etmek isteyen olursa. merve.eryuruk
Ömür Hanımla Güz Konuşmaları - Şükrü Erbaş
...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı... ve
BİR TANIMI OLMALI...!
Bu acının bir tanımı olmalı bana hiç söylenmemiş sözcükler gerek gözlerime doluşan bu yağmur kuşlarının her sevgiye bir tarih düşüren yanlışların çıkmayan sokaklarda yitirdiğim düşlerin bu acıyla buluşan bir tanımı olmalı göğsünü kanırtarak oyan kör bıçak gibi yaşanacak herşeyi dünde unutmak gibi ömrünü kayalardan fırlatıp atmak gibi kendinde kaybolmanın bir tanımı olmalı toprağı gökyüzüne savuran depremlerden bütün evleri birden sürükleyen sellerden geriye bir başına kalan ihtiyar gibi acıyı solumanın bir tanımı olmalı güneşin ortasında karanlık olmak gibi kuruyan bir denizde sessizce yanmak gibi ıpıssız bir evrende tek canlı kalmak gibi bu çılgın yalnızlığın bir tanımı olmalı sevdiğinin yüzüne son kez değercesine söylenecek hiçbir şey kalmadı dercesine en uzak tınıları boyayarak sesine "hoşçakal" demenin de bir tanımı olmalı ben ne söyleyeceğim şimdi yelkenlerime bana rüzgâr dilinden sözcüklere gerek *** Ayten MUTLU
Umursanmadan geçen bir çocukluğun ardından babanın aklına baba olmak gelmiştir ama her şey için çok geçtir.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.