Aslına bakılırsa her şeyi sık sık unutur oldum; belleğim beni korkutuyor, bana bu şakaları yaptığı için elbette. Eğer bir yerde uzun süre kalırsam ya da bir şeyler yapmaya dalarsam geride kalanı anımsamıyorum.
Eğer güzelliğin bana göründüğü bir yer varsa, orasıydı, belki de orası cennetti; cehenneme yaraşır korkunç olaylar da oldu olmasına, ama belki de cennet ve cehennem birbirinden çok da farklı değillerdi, her şeyin birbirine karıştığı ve zamanın olmadığı yerlerdi.
Ve ölüm, birinin yok olması, artık olmaması demek, yalnızca yokluğu var, yalnızca anısı var; ama sonra bu da yavaş yavaş gidiyor, böylesi doğru demişti, çünkü ölülerin bizimle kalması gereksiz. Gideni alıkoymak gerekmiyor, zorbalık bu, sevgi değil.
~Spoiler içerir~
İlk gördüğümde romanın adı beni çok etkilemişti. Aşk romanı olduğunu zannetmiştim. Kitapta bir aşk vardı ama iki sevgili gibi değil babasına aşık olan bir kızı ve bir o kadarda annesini sevmeyen bir kızın hayatını anlatıyordu. Nadia annesine özeniyor ve en çok ağzını severdi ve kitabın adı da buradan geliyor her şeyden çok ağzını severdim. Babasının ölümünden sonra yaşamak istemiyor onunla birlikte ölmek istiyordu ve günden güne gittikçe zayıflıyordu. Doktorlar hastaneye yatmazsa ölür diyorlardı.
Hastaneye yatırdılar ve zorla iyileştirmeye çalıştılar. Daha sonradan annesini de kaybetti. Ve bir gün aniden yaşamaya karar verdi. Başlangıcında yaşamayı bilemeyen ben, ortasından yaşayacağım belki zamanı..