Allah bir toplumun aklını almak istediği zaman, onları yetkisini Allah'dan alan kimselerden kaçındırarak, aralarında yetkisini şeytandan alan kimseleri peydah eder.
"İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki, doğru söyleyen yalanlanacak, yalancı doğrulanacak, emin hain olarak görülecek, hain ise emin görülecektir. Dünyanın en mutlu insanı Allah ve Resulüne inanmayan Lük'a oğlu Lük'a olacaktır."
İslâm'ın devlet yönetiminden uzaklaştırılması, kanun yapmada kaynak olmaktan çıkarılmasını oldu-bittiye getirenler din ve siyasetin ayrılmazlığı hususunu nazarlardan uzak tutmaya çalışıyorlar.
"Okullarımızda yabancıların tarihinden önce İslâm tarihi okutulmalı ve tarihî olaylar iyice tahlil edilerek gerekli sonuçlar çıkarılmalıdır. Peygamberimiz'in hayatı ve Hulafâ-i Raşidîn dönemi, İslâm'ın ilk altın çağı öğrenci ve gençlere öğretilmeli ve böylece onları İslâm terbiyesi ile yetiştirmeye çalışmalıyız."
Oysa İslâm dini, bireysel, toplumsal ve siyasal hükümler ihtiva eder. İslâm dini bir hükümet öngörür ve Müslümanların bu hükümetçe yönetilmelerini zorunlu kılar. İslâm toplumunda en güçlü ve etkin otorite, dinî otoritedir. Mantık ve iknanın aciz kaldığı yerde, dini otoriteye başvurulur.
İ'la-yı kelimetullah'ın garantisi budur. Dolayısıyla İslâm dini, gücün kendi elinde
olmasını öngörür; buna razı olmayanlar ise onun düşmanıdırlar.
"Kim Allah'ın hükmüyle hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir." (Maide, 44).