Acı çekmek ne demekmiş şimdi anlıyorum. Acı cekmek bayılana kadar dayak yemek degildi. Ayaktaki cam kesiğine eczanede dikiş attırmak değildi. Asıl acı, kalbi baştan aşağı sancılara boğan, insana sırrını kimselere anlatmadan ölmeyi arzulatan bir şeydi. Kolları, başı hep dermansız bırakan yastıkta öbür yana dönme isteğini bile söndüren bir şey.
Ey belleği zayıf, ey aklı kıt, ey ahlakı düşük insanlar, beni unuttuğunuz günden başlayacağım.... ve tek tek yazacağım unuttugunuz ne varsa bana dair, hepsini satır satır, kelime kelime... sizin kanınızla...
Ne zamanın acımasızlığı, ne insanın vefasızlığı, ne ufalan taş , ne eriyen mermer, ne çürüyen ahşap, ne sözün çaresizliği, ne duanın kifayetsizliği; hiçbiri ama hiçbiri önleyemeyecek gelmekte olan hükümdarlığımı.
Osmanlılar ne Birleşik Haçlılardan çekinirler, ne de yeni bir Aksak Temür Beğ'in çıkmasından telâşa kapılırlardı. Fakat bir Osmanlı Şehzadesinin meydana atılmasından büyük huzursuzluk duyarlardı. Osmanlı ancak Osmanlı'dan korkardı.