Çocuklara iyi bakmak, doyurmak , korumak annelik değil ki ...Bu hayatın canlılara halihazırda öğrettiği bir şey. Yuvadaki yavrusuna yiyecek taşıyan kuştan bir farkımız olmalı. Mesele, onların ruhlarını, kalplerini, zihinlerini doyurup korumakta...
Bırakın hazır gözümüzün önündeyken, zamanıyken, üzerlerinde hayat yorgunluğu ve oyundan başka dertleri yokken, kalpleri çocukluk, heves, hayal doluyken kar gibi yağsınlar evlerimize…
Onların çocukluğunu silip süpürmeyelim.
İnsan kendi mutlu olma imkânını görebilmeli. Mutluluksa filmlerin, romanların içinde değil, kendi yaşadığımız hayatın içindedir. Ve önemli olan yaşanılan andır.
Özellikle ergenlik yıllarını süren çocukların annelerinin "Ay hiç kitap okumuyor bizimki" serzenişlerine hep "Peki, sen okuyor musun" diye sorasım geldi, soramadım.
“Bilmezden gelmek bazen en iyisi. Bilmemeyi istiyorsun çünkü. Öyle olmamasını istiyorsun. Gerçeğin öyle olmamasını. Ama elinden bir şey gelmiyor. Kendi gerçeğini yaratıyorsun sonra, o gerçeği öyle bir sarılıyorsun ki, seninle beraber herkes inanıyor. Ama çok bilmek de iyi değil. Söyleme bilmeyeyim.”