Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Havvanur Taşkan

Havvanur Taşkan
@hvvnrtskn
252 syf.
·
Puan vermedi
Akşam Yıldızı
Akşam Yıldızıİskender Pala
7.5/10 · 6,4bin okunma
Reklam
2024 OKUMA HEDEFİ
13/50 kitap - %26 tamamlandı
13 kitap okudu
50 kitap
3.342 sayfa
0 inceleme
0 alıntı
7 günde 1 kitap okumalı.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
120 syf.
·
Puan vermedi
Cumhuriyet'in İlk Sabahı
Cumhuriyet'in İlk Sabahıİlber Ortaylı
9.6/10 · 1.617 okunma
Reklam
Çünkü gerçek hayatta, tarih kitaplarından farklı olarak, hikayeler bir bütün olarak değil, parça parça gelir bize, kopuk bölümler ve kısmi yankılar halinde -şurada bir tam cümle, orada bir pasaj, araya gizlenmiş bir ipucu. Hayatta kitaplardan farklı olarak, bir kelebeğin kanatlarındaki ipeksi damarlar kadar ince ipliklerle örmemiz gerekir hikâyelerimizi.
Sonraki nesiller, öncekilerin tüm düş kırıklıklarını ve gerçekleşmemiş hayallerini özümseyerek, tam da onların vazgeçtiği yerden mi başlıyorlardı kaçınılmaz olarak? Şu an sadece geçmişin devamı mıydı, her söz daha önce söylenenler ya da söylenmeden bırakılanlar üzerine söylenen bir sonsöz müydü? Garip bir şekilde, hem rahatlatıcı hem de huzursuz ediciydi bu düşünce, insanın omuzlarındaki yükü hafifletiyordu. Belki de bu yüzden insanlar kadere inanmak istiyorlardı.
"Hayatta herkesin bir çeşit savaşçı olmak zorunda olduğu anlar vardır. Şairsen sözlerinle savaşırsın; ressamsan resimlerinle savaşırsın... ama ' Özür dilerim, ben şairim, benden paso' diyemezsin. Bunca acı, eşitsizlik, adaletsizlik varken öyle denmez."
İnsandan geriye kalanlar... Tam olarak ne anlama geliyordu bu? Giysi ve aksesuvarlar mı? Somut, bir tabutun içine sığacak kadar ufak birtakım şeyler mi? Elle tutulamayan şeyler miydi yoksa -gök kubbeye gönderdiğimiz kelimeler, kendimize sakladığımız hayaller, sevgililerimizin yanındayken tekleyen kalp atışarımız, doldurmaya çalıştığımız ve asla yeterince dile getiremediğimiz o boşluklar- yani her şey olup bittiğinde, koca bir hayattan, bir insandan geriye kalanlar... ve gerçekten çıkarılabilir miydi bunlar topraktan?
Anlaşmazlıkla, belirsizlikle ve katliamla sarmalanmış bir memlekette, insan ıstırabından başka bir şeyle biraz fazlaca ilgilendiğinde duyarsızlık gibi görülüyor, çekilen acılara edilmiş bir hakaret olarak algılanıyordu. Bitkiler ve hayvanlar hakkında, doğanın tüm tezahürleri ve muhteşemliği hakkında konuşmanın ne yeri ne de zamanıydı ve işte Kostas böylece yavaş yavaş kapattı kendini dışarıya, adanın içinde bir ada oyup çıkardı kendine ve sessizliğe gömüldü.
Reklam
Birinin kaç yaşında olduğunu hesaplamak için illa ki basit, dümdüz bir aritmetikle ayları ve yılları toplamak mı gerekiyor -yoksa doğru toplam sayıya ulaşmak için zaman geçişlerini işin içine katmanın daha akıllıca olduğu durumlar var mıdır? Peki ya atalarımız- onlar da bizim aracılığımızla var olmaya devam edebilirler mi? O nedenle mi bazı kişilerle tanıştığınızda -tıpkı kimi ağaçlarla olduğu gibi- onların kronolojik yaşlarından çok daha yaşlı olmaları gerektiği hissine kapılmadan edemezsiniz? Her hayat birden çok iplikle dokunurken ve ne doğum dediğimiz yegâne başlangıç ne de ölüm tam olarak bir sonken, nereden başlatılır ki bir insanın hayat hikâyesi?
İnsanlar, iyimserlerle kötümserler arasındaki farkın kişilik meselesi olduğunu varsayarlar. Oysa ben olayın temelde unutmayı başaramamakla ilgili olduğuna inanırım. Olanları hafızanızda tutma gücünüz ne kadar büyükse, iyimser olma şansınız da o kadar küçüktür. (...) Bir lanettir, sağlam hafıza. Yaşlı Kıbrıslı kadınlar birine beddua ettiklerinde, bariz bir kötülük gelmesini dilemezler o kişinin başına. Yıldırım düşsün, görünmez kazalar olsun veya birden kısmeti kapansın diye dua etmezler. Sadece şunu derler: Asla unutamayasın. Mezara kadar her şeyi hatırlayasın.
Keşke ona yalnızlığın bir insan icadı olduğunu söyleyebilseydim. Ağaçlar hiç yalnızlık hissetmez. İnsanlar, kendi varlıklarının nerede bitip bir başkasınınkinin nerede başladığını kesin şekilde bildiklerini sanırlar. Oysa kökleri yerin altında birbirine dolanıp karışmış halde, mantarlar ve bakterilerle iç içe yaşayan ağaçların hiç böyle bir yanılgısı yoktur. Bizim için her şey birbirine bağlıdır.
Lefkoşa, dünyanın tel örgülerle bölünmüş tek başkenti. Böyle tarif edilince neredeyse iyi bir şeymiş gibi geliyordu kulağa; özel, hatta benzersiz bir yan, bir nevi yerçekimine kafa tutma hissi, tıpkı baş aşağı çevrilmiş bir kum saatinin içinde göğe doğru hareket eden o tek kum tanesi gibi. Oysa gerçekte bir istisna değildi Lefkoşa, ayrılmış mekânlar ve ayrıştırılmış toplumlar listesinde yer alan çoktan tarihin karanlık kuyusuna atılmış ve henüz sırası gelmemiş bütün isimlere eklenmiş bir diğer isimdi sadece. Ama işte an itibarıyla sıra dışıydı durumu. Avrupa'nın son bölünmüş şehri.
Haritalar, üstlerindeki keyfi semboller ve çiziktirilmiş hatlarla, kimin düşmanımız kimin dostumuz olacağına, kimin sevgimizi kimin nefretimizi hak ettiğine ve kimin düpedüz ilgisizliğe mahkûm olacağına karar veren iki boyutlu temsillerdir. Kazananların anlattığı hikâyelerin bir diğer adıdır kartografya. Kaybedenlerin anlattıklarınınsa adı yoktur.
75 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.