Günün birinde bir gazeteci röportaj yapmak için yüz iki yaşındaki adamın evine gider. Eve girdiğinde yaşlı adama ilk olarak bu kadar uzun yaşamasının sırrını ve bu yaşta böyle sıhhatli, dinç ve neşeli olmasını neye borçlu olduğunu sorar. Beklediği cevap, "Hiç sigara içmedim, kendimi yormadım, yoğurt yedim, ayran içtim, sabahları spor yaptım," türündendir. Fakat yaşlı adam gazeteciye şu cevabı verir: "Evlat, Allah'ın bana lütfettiği her gün, erkenden yatağımdan kalkar ve halime şükrederek pencerenin önüne giderim. Bir iki dakika dinlendikten sonra hava ister güneşli olsun ister yağmurlu, ister sıcak olsun ister soğuk. Kendime hep şunları söylerim: Bu, tam benim istediğim gibi muhteşem bir gün!"
Diyeceğim o ki hava güneşli, sen perdeleri kapatmış buğday tanesi kadar yer kaplamayan dertlerle kendini boğuyorsun. Aç perdeyi, çık bir pencerenin önüne. Kuş seslerine kulak ver. Güneşi teninde hisset; ama o karanlık odada kalma.
Kendine bu haksızlığı yapma.
Hava yağmurlu olsa da perdeleri asla kapatma. Yine aç perdelerini, dans et yağmurla.
Ve şunu da mutlaka kendi kendine tekrarla: "Sikâyet ettiğim hayatım, belki de başkasının hayali..
Ozür dilerim الله’ım