"benim güzel sevgilim, seni o kadar seviyorum ki bu canımı acıtıyor ve işte tatlı ve muhteşem olan da bu can yakıcılık... umarım uykunda bunu hissediyorsundur.
sevmek, kendini karşılıksız olarak adamak, sevgimizin sevilen kişide de sevgi oluşturacağı ümidini taşımak demektir. sevgi bir inanç eylemidir, inancı az olanın sevgisi de azdır.
bir başka insana "inanmak", onun tutumundan, kişiliğinin özünün ve sevgisinin değişmezliğinden emin olmak demektir.
bunu sçylerken, bir insan fikirlerini değiştiremez demek istemiyorum, ancak temel dürtüler aynı kalır. örneğin yaşama ve insan onuruna verdiği değer onun bir parçasıdır, değişmez.
aynı anlamda kendimize de inancımız vardır. tüm yaşamımız boyunca değişen koşullara, fikir ve duygulara rağmen içimizde aynı kalan bir ben'in, bir özün bilincindeyizdir. eğer kendi varlığımızın kalıcılığına inancımızı yitirirsek, özümüz hakkındaki duygumuz sarsılır.
mantık, makineler için iyi olan insanlar için de iyidir, biçiminde işler. çağdaş insan işlerini hızla yapmazsa bir şey -zaman- yitirdiği kanısndadır, fakat kazandığında o zamanla ne yapacağını bilemez, o zamanı öldürmekten başka yolu yoktur.
yaşamımızı Tanrı'nın ilkelerine göre düzenlemek yerine, insan biçimli bir Tanrı'ya çocuk gibi bağlanarak yaşadığımız için bizler ortaçağın dinsel kültüründen çok, puta tapan ilkel kabilelerin dinsel kültürüne yakınız.
sevgi ancak iki insan birbirlerine varlıklarının özünden bağlanır, her biri kendini varlığının özünden tutarsa gerçekleşir. insan gerçeğinin de canlılığının da sevgisinin temeli de işte bu "özden tanıma" deneyimidir.
duygusal sevginin bir başka görünümü, sevginin zaman içinde soyutlaştırılmasıdır. bazen bir çifti sevgilerinin geçmişte kalan anıları çok derinden duygulandırır. oysa o geçmişi yaşadıkları günlerde böylesi bir sevgi yaşanmamıştır ya da bunlar gelecekteki sevginin fantezileridir.
çağdaş insan içinde bulunduğu anı yaşayamaz; ya gelecekte yaşar ya geçmişte.
anne çocuğa can verdiği gibi, verdiği canı geri de alabilir. yaratan ve yok eden odur, sevgi mucizeler yaratabilir ama hiç kimse onun kadar yaralayamaz.
annenin işlevi çocuğu yaşamda güvenli kılmaktır. anne güven verici olmak, aşırı sinirli olmamak ve huzursuzluğunu çocuğuna taşımamak durumundadır. otoriter ve ürküten bir sevgiden ziyade bağışlayan, sabırlı bir sevgi olmalıdır. babanın işlevi ise çocuğun öğretmeni olmak,ona içine doğup parçası olduğu toplumun sorunlarıyla başa çıkabilmesinin yollarını göstermektir.
babayla olan ilişki oldukça farklıdır. anne içinden çıktığımız yuva, doğa, toprak, okyanustur. baba, bu doğal yuvada hiçbir şey temsil etmez. çocukla yaşamının ilk yıllarında şöyle bir ilişkisi olmuştur; o ilk dönemlerde çocuk için onun taşıdığı önemin, anneninkiyle karşılaştırılması mümkün değildir. ama baba doğal dünyayı temsil etmiyorsa da insan varlığının diğer kutbunun, düşünceler dünyasının,insan yapısı şeylerin, kural ve emirlerin, disiplinin, gezme ve maceranın temsilcisidir. baba, çocuğun öğretmeni, yaşamdaki yol göstericisidir.
çocuk sevgisi, "seviyorum çünkü seviliyorum" ilkesine dayanır. büyüklerin sevgisinin ilkesi, "seviliyorum çünkü seviyorum"dur. olgunlaşmamış sevgi, "seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var" der. olgunlaşmış sevginin söylediği ise "sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum" dur.
erkek karakter, etkisi altına alma, önderlik, hareketlilik(faal olma), disiplin ve maceracı niteliklere sahip olma olarak tanımlanabilir. dişi karekter ise üretici bir şekilde alma, koruma, gerçekçilik, tahammül ve annelik nitelikleriyle belirir.