Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.27
İdil Aşkın
İdil Aşkın
@idilaskin
İzmir
108 okur puanı
Mart 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Üzerine çok fazla yazılacak bir şey yok bence.
Yazar vermek istediğini o kadar yalın bir dille ve bir o kadar da hisli bir şekilde yazmış ki size sadece okuyup, kendinizi yaşananların içine bırakmak kalıyor.
Bu kitabı tam zamanında okuduğumu düşünüyorum, kitapçı gezerken dikkatimi çekti ve arka kapağında yazan “hayatın zorlukları karşısında hep diri kalabilen bir umudun romanı” yazısından sonra evet, işte böyle bir kitap okumaya ihtiyacım var dedim.
İçeriğinden birçok incelemede detay bulabilirsiniz ben daha çok okurken hissettirdiklerine odaklandığım için eğer içeriğini istiyorsanız diğer okurların yaptığı incelemelere bakabilirsiniz.
Kendinizi bir çıkmazda hissediyorsanız okuyabilirsiniz, Uzak Doğu edebiyatıyla tanışmak, o kültürden bir yazar okumak istiyorsanız güzel bir başlangıç olacaktır. Sonu hakkında detay vermek istemediğim için sürece odaklanmanız gerektiği tavsiyesinde bulunabilirim naçizane.
Okurken kendinizi o coğrafyada ve okuduğunuz koşullar altında hissedeceksiniz, yaşananlar size bunu da yapmamışsındır ya dedirtmek yerine, ee mecbur tabi öyle yapacaktı dedirtecek ve bence umutlarınızı yeşertecek. Okumayı bitirdikten sonra yaşama karşı olan mücadelenizi perçinleyebilir, sorunlarla başa çıkma azminizi kuvvetlendirebilirsiniz.
Ayrıca kitabın çevirmeni Erdem Kurtuldu bu kitap ile 2020 Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’nün sahibi olmuştur.
Okuyacak olan okurlara şimdiden keyifli okumalar dilerim.
Son cümleyi okuduktan sonra değil, ilk cümleyi okuduktan sonra üzerine düşünülmesi gereken kitaplardan biri Suzan Defter.
Kısacık bir kitap olmasına rağmen (127 sayfa) her satırında değer, anlam, yük taşıyan kitaplardan Suzan Defter.
Her bir sayfada sizi içine çeken, durup düşündüren, bir sızı yükleyen bir kitap Suzan Defter.
Kitap farklı bir kitap diyeceğim ama bunu gerçek anlamda kullanacağım çünkü kitabı iki farklı kişinin kaleminden dökülen bir günlük olarak düşünebilirsiniz. Aynı tarihlerde bu iki kişinin duygularını kitabın sağ ve sol kısımlarında birbirini takip eder şekilde okuyacaksınız.
İçeriği hakkında ne yazsam bilemedim, karmaşık bir duygu içerisindeyim bu konuda ama genel havası hüzünlü bir kitap Suzan Defter.
Ben Ayfer Tunç kalemiyle Dünya Ağrısı kitabı ile tanıştım, siz hiç tanışmadıysanız Suzan Defter ile bir merhaba demenizi naçizane tavsiye hatta rica etmek isterim.
Pişman olmayacağınızı düşünüyorum.
Okuyacak olan okurlara şimdiden keyifli ve hüzünlü okumalar dilerim.
Bazı satırlar:
"İnsan gençliğini aşka vermezse, gençlik ne işe yarar?”
"Ama kaybeden sonunda siz olmuşsunuz."
"Kayıp mı? Kaç kişi böylesine sevebilmiştir dünyada?"
"Ama bir kucak korla kalan siz olmuşsunuz."
"İyi ya boş değildi kucağım."
"Ama yandınız, kül oldunuz."
"Ama vardım, kül bunun kanıtı."
Ayna ayna söyle bana, kestikçe saçlarımı bir şeyler değişir mi hayatımda.
Annemin içindeki gibi bir boşluk büyüdü içimde; uyumuşum.
Ne gelir elimizden insan olmaktan başka.
Zamanı nerede bıraktığını hatırlamak çok güç.
Kitap, Alman şair Bertolt Brecht tarafından 1939'da yazılmış bir tiyatro oyunudur. 1941-1952 yılları arasında İsviçre ve Almanya'da sahnelenmiş ve Brecht'in ölümünden sonra sinemaya uyarlanmıştır.
Bazı eleştirmenler tarafından 20. yüzyılın en iyi tiyatro oyunu olarak kabul edilmektedir. Yapım gelmiş geçmiş en iyi savaş karşıtı oyunlardan biri olarak da gösterilmektedir. -Vikipedia
Kitabı küçük bir okuma grubuyla beraber okudum ve ilk kez bir tiyatro-oyun kitabı okumuş biri olarak çok keyif aldım.
30 Yıl Savaşları esnasında ana karakterimiz Cesaret Ana ve çocuklarının hayatta kalabilme mücadelesini okuyoruz.
Çok büyük bir açlık var ve savaşın her yüzünü görebiliyoruz. Yoklukta mertliğin nasıl bozulduğunu, karakterlerin seçimler yapmak zorunda kaldıkları anlarda yaşadıkları zorluklara şahit oluyoruz. Ana karakterle duygusal bir bağ kurmak zor, sanırım yazar burada biraz ters köşe yapmak istemiş.
Birkaç alıntı ile sonlandırırken bu kitap sayesinde tiyatro-oyun tarzında eserleri okumaya kesinlikle devam edeceğim, tiyatro okumalarına mesafeliyseniz kesinlikle bu kitap ile giriş yapabilirsiniz.
-Şeytanla sofraya oturacak kişinin kaşığı uzun olmalıdır.
-Eğer istekliysen savaşın sırtından yaşamaya, payını vermek zorundasın ona da.
-Yoksulların cesarete ihtiyacı vardır. Çünkü onlar partiyi baştan kaybetmiştir.
-“Komşunuzu seviniz” diye buyurduğuna göre o zamanlar herkes toktu demek. Ama artık devir değişti.
Okur Takip Önerileri
Küçücük
Yaklaşık bir saatte okuyabileceğiniz, çoklu okumalarınızın ya da içinden çıkamadığınız ağırlıkta olan okumalarınızın arasına alabileceğiniz, yalın, akıcı ve etkileyici bir kitap.
Orhan Kemal’in kitaplarını okumadıysanız ve okumak isteyip gözünüz korkuyorsa bu kısa öykü ile başlayabilirsiniz. Eeverest Yayınları’nın Everest Açık Hava serisinden yeni basımı çıkan kitabın boyutu çantanıza hatta cebinize sığabilecek şekildedir. Böylece dilediğiniz her yerde okuyabilirsiniz.
Toplumcu-gerçekçi olan Orhan Kemal’in bu eserinde ana karakterlerin ikisinede farklı sebeplerle sinir olacak bazı bazı üzüleceksiniz belki. Yoksulluğun, geçim derdinin acımasızlığını gözler önüne serilmesini okuyacak ve 76. Sayfayı okurken “ee bu şu anda da böyle” diyeceksiniz.
Okuyacak olanlara iyi okumalar dilerim.
#everestaçıkhava #açıkhavadakitap #kitaplaryollarda
Üzerine yazabileceğim birkaç kelime şu şekilde:
Akışta ve son derece sakin giden hayatını karmaşıklaştıran sadece bir güvercindi ya da sakinlikten karmaşaya geçmek isteyen kendisiydi. Güvercin sadece bir güvercindi.
Uzun zaman sonra bir inceleme yazıyorum.
Hak ettiğini düşündüğüm ama çokta içerikten bahsetmeyeceğim bir eser bu.
İyi ki yıl bitmeden okudum ve bu yıla dair hatırlayacağım iyi şeylerden biri sen oldun sevgili Dorian Gray.
Dorian Gray, Oscar Wilde’ın ilk ve tek romanı yani saygı değer Wilde bu konuyu zirvede bırakmış diyebilirim. Birden çok kez
Türkiye’nin Yakın Tarihi
Arka kapaktan;
Nihayet karar günü geldi. O gün Yassıada'da son sözü Salim Başol söyleyecekti. Ancak Menderes sözü ona bırakmadı. Çocukluğundan beri hep ölümden korkmuş, hep ölümle savaşmış, hep ölümden dönmüştü. Ama şimdi Marmara'daki bu uzak adada ölümün artık kapısını çaldığını duyuyordu. Ölüm bu kadar yaklaşınca, bu kez kendini onun kollarına
Herkesin sadece yemek yemek ve para kazanmakla, eğlenmek ve emir vermekle ilgilendiği bir dünyada ara sıra birisinin çıkıp şeylerin görünümünü tazelemesi, olağan şeylerin olağanüstülüğünü, banallikteki gizemi, çöpteki güzelliği hissettirmesi gerekir.
Bana tam olarak ne hissettirdiğini anlayamadığım bir okuma oldu. Bitik Adam, yazarın çocukluk çağları ile başlıyor. “Ben hiç çocuk olmadım” diye başlayan çocukluk okuma tutkusu, doğru düzgün okuyacak kitap bulamama, kitaba ayıracak para bulamama ile geçiyor. Bir ansiklopedi yazma girişimi, bunun için birçok kez deneme yapması, vazgeçmemesi, tutkusu takdire şayan ..
Bazı bazı bu dönemlerinde insanları küçük görüyor, küçük canlılar olarak adlandırıyor. Aşkı basite alıyor. Kadınları parazit olarak görüyor.
Her dönemini anlatıyor Papini; iyi kötü her ruh halini yansıtıyor okuyucuya. Ara ara koptum ama yinede en sonda nasıl bir ruh halinde olduğunu anlayabilmek adına kitabı bitirdim, ben tavsiye edebilirim ama okuma modunuz yüksek olduğunuz anlarda okumalısınız.
“Gerçekten ‘kendine ait’ bir yaşamı olan herkes her şeye bir ad verme, kendi sözlüğünü oluşturmak ve bir dil oluşturmak zorunda olan bir Adem’dir.”
“İnsanlık tarihinde benim ve eserim sayesinde yeni bir devrin başlamasını istiyordum.”
“Çocukluğumdaki tehlikeli ikilem, eyleme geçiş konusunda da, içimde yeniden doğuyordu: Ya hep ya hiç.”
Onlar’ın Öyküsü
Kitabın geliri ile kız çocuklarının okumasına katkıda bulunuyorlar, kitabın yazılma amacı tam olarak bu, yani bu kitabı kız çocuklarının okuması için oluşturulan bir proje gibi düşünebilir ve bu projeye katkıda bulunabilirsiniz.
Okurken eminim hüzünleneceğiniz ve hatta ağlayacağınız öyküler olacaktır.
Sevgili Şükran Ovalı’nın yazdığı “Kilitli Dolap” beni ağlatan öykü oldu.
Ve birde Nazlı Çelik’in “Mehmet” adlı yaşanmış gerçek öyküsü...
Kitabı bir saatten az bir sürede okudum sanırım ve yaşanılan bu durum için, okuyamayan okutulmayan kız çocukları için ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Kesinlikle bir şeyler yapacağım, yapmalıyız lütfen yapalım
Kitapta öyküleri ve şiiri bulunan kişiler şöyle;
Ajda Pekkan “Sessizlik”
Arzum Onan “İki Zeynep”
Belçim Bilgin “Işık Çocuklar”
Bergüzar Korel “Mucizenin Adı: Babam”
Demet Evgar “Ben Kim miyim?”
Fatma Girik “İşte Benim Sevdam”
Monik İpekel “Yaşı Küçük Kalbi Büyük”
Nazlı Çelik “Mehmet”
Nebahat Çehre “Ülkemin Acı Gerçeği”
Ömür Sabuncuoğlu “Canım Ağabeyim”
Sıla Gençoğlu “Tomurcuk”
Songül Öden “Baykuş”
Şükran Ovalı “Kilitli Dolap”
Bir Solukluk Öyküler
Bir solukluk kitap nasıl olur sorusunun cevabı işte bu kitap; Orada Bir Yerde
Sade, akıcı, düşündürücü ve şaşırtıcı. Yeterli uzunlukta 8 öykü, 8 başka dünya.
Bir saat gibi kısa bir sürede okudum sanırım, her öykü sonunda şaşırdım, bazen ee yok artık bazen aa aa nidalarında bulundum.
Ara bir kitap olarak keyifle okuyabilir, okuma eyleminden uzaklaştığınız bazı anlarda geri dönmek için elinize alıp bitirmeden bırakmayabilirsiniz. Böylece okumak için tekrar bir şevke kapılırsınız.
Ben büyük keyifle okudum gerçekten üzerine yazabileceğim çok bir şeyde yok aslında.
Bana sanırım Bir Kutu Kitap uygulamasından gelmişti bu kitap, iyi ki gelmiş ve iyi ki okumuşum. Umarım sizde alır ve keyifle okursunuz.
Barbarlar Zamanı
Bazı olayları biliriz ama ayrıntı bilmeyiz hani işte bu olaylardan birine ışık tutuyor Cem Uğur, Barbarlar Zamanı kitabında, Dersim Olayları’na ...
Bir tarih kitabı şeklinde kronolojik sıralamalar, büyük afili kelimelerle değil, yalın ve anlaşılır, okuması kolay, sürükleyici bir şekilde yapıyor bunu. Birbirine bağlı öyküler halinde, her girişte bir başka yazardan alıntılar yapmış, böylece sizi başka yazarlarla da tanıştırma fırsatı sunmuş.
Öyküler halinde anlatmış dedim ya, bu öyküler arka kapakta yazdığı gibi “(ister inanın ister inanmayın burada anlatılanların hepsi gerçektir. Hikayelerde yer alan almayan bütün kişi, kurum, kuruluşlar, tarihler, toplumsal sistemler, ülkeler, hayvanlar, olaylar ve mekanlar daha da gerçektir. Hiçbirinde hayal ürünü kırıntısı dahi yoktur)” her bir satırın yaşanan gerçek olaylar olduğunu belirtmiştir.
Okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum, iyi ki denk gelmiş ve okumuşum. Yazarın bir başka kitabı olan Kemikler kitabını da en kısa zamanda okuyacağım.
Son olarak; Barbarlar Zamanı herkesin duyduğu şeylerin, kimsenin ummadığı şekilde kâğıda döküldüğü dolambaçlı bir serüven ...
Sunay Akın okumanın keyfine herkes varsın istiyorum. Aşina olduğumuz ama içeriğini tam bilmediğimiz olayları öyle güzel bir dille sunuyor ki bize sanki sohbet halindeyiz kendisiyle tüm kitap boyu.
Kıvrak hareketlerle oynatıyor kalemini Sunay Akın ve izini sürdüğü hikâyelerin her bir parçasını ustalıkla yerlerine yerleştiriyor.
Bir Çift Ayakkabı’da; dünyayı geziyor, Mustafa Kemal’e dokunuyor, biraz tebessümleniyor sonlara doğru hüzünleniyorsunuz. Şahsım hüzünlenmenin ötesinde gözyaşlarına hakim olamadı.
Tüm kitaplarını okumuş biri olarak söylemeliyim ki Sunay Akın edebiyatımızın en güzel ışıklarından biri, kendisiyle ufak bir sohbet şansını yakalayıp imzasını alma şerefine eriştiğim içinde ayrıca gururluyum.
Yazarın daha önce Kadının Fenni kitabını okumuş, kalemini beğenmiş ve bir an önce diğer kitaplarını okumalıyım demiştim. Fakat bu bir an önce olmadı, uzun zamandır çok odaklı bir şekilde okuyamıyordum belki sizlerde de vardır bu durum bilemiyorum ama ben biraz daha yalın kitaplara yöneliyorum. Yine böyle bir ruh halindeyken başladım kitaba ve bir gün içerisinde bitirdim diyebilirim. Dünyevi işlerimi yapmak için mecburi aralar vermesem 2 saatte sindire sindire okuyabileceğim bir kitaptı.
Yazarın bu kitabında baş karakter Doppler, başına gelen birkaç olayla birlikte aydınlanıyor ve ormanda yaşamaya başlıyor daha sonra hayatı bu yöne doğru evriliyor.
Kitap iyi bir sistem eleştirisi, sade dille yazılan, eğlenceli bir sistem eleştirisi hem de. Siyasi ve politik terimlerden uzak, herkesin hayatının bir döneminde ‘evet işte böyle bir yaşam istiyorum’ betimlemeleri oldukça fazla. Doğa tasvirleri çok iyi yapılıyor ve Norveç yine beni kendine hayran bırakıyor.
Son olarak; peki siz içinde bulunduğunuz sistemi sorguladınız mı hiç??
Yazarla bu kitabı sayesinde tanıştım ve iyi ki tanıştım.
Kitap devamı gelebilecek bir sonla bitti bu yüzden umarım devamı gelir.
Aslında bu tam olarak bir kitap incelemesi olmayacak sadece duygularımı yazmak istedim. Son zamanlarda okurken bütünümle odaklanamıyordum belki tüm dünya olarak yaşadıklarımızdan dolayıdır bilmiyorum ama bu kitapta öyle bir şey yaşamadım. Gün içerisinde öğlen saatlerinde başladım ve verilen bir iki arayı saymazsam şu an bunları yazdığım anlarda bitmiş oldu. Belki 8 dakika önce (okuyanlar bu kısmı anlayacaktır).
Kitap; kuantum fiziğinden, Mevlana’dan, Şems’ten, zaman kavramından, zamanda yolculuktan, geçmiş, gelecek ve şimdiden, ustalıkla kurulan bağlantılarla bahsedilmiş.
Bir polis, bir psikolog, bir profesör ve bir çocuk.
Tüm olay bu kişiler üzerinden anlatılıyor. Sonu sizi belki şaşırtacak belki de hayal kırıklığına uğratacak ama her ikisinde de keşke bitmeseydi dedirtecek.
Tuğba Sarıünal’ın edebiyatımızın kuvvetli kurgu kalemlerimden olduğunu düşünüyorum ve kendisini okumaya kesinlikle devam edeceğimi biliyorum. Bence sizde tanışmalısınız kitaplarıyla :)
Oruç Aruoba - Hani
Türk Edebiyatının önemli düşünürü çok sevgili
Oruç Aruoba, “Türkiye’nin Nietzsche’si” olarak anılır.
O’nu okumak; insanı, düşünmeye ve hayatı yaşarken daha naif olmaya sürükler. Başlarda biraz zorlanılabilir ama dünyasına bir kere girdiniz mi oradan çıkmak istemezsiniz.
- De ki İşte kitabı ile başlayabilir ve felsefe açısından bambaşka bir
Türkiye’nin yakın tarihi ile ilgili farklı olaylara hakim olmak istiyorsanız okuyabilirsiniz.
Kitapta çok fazla kişi ismine yer verilmiş ve birbirleriyle, kurum ve kuruluşlarla alakaları belirtilmiş ara ara karıştırabiliyor insan. Ben birkaç defa geriye dönüp bakma gereksinimi duydum. Hızlı okuma tekniklerini kullanarak bu isimlere çok takılı kalmayabilirsiniz ama bilseniz iyi olur kanaatindeyim.
Sürekli duyduğumuz vakıflar, isimler vs aslında nedir ve kimlerdir, bugünlere nasıl gelmişler bir anda nasıl bu kadar etkili olmuşlar ülkenin gidişatında hepsine yer tek tek vermiş yazar hatta ondandır ki bir ara tutuklanma süreci yaşamıştır.
Bazı bölümleri okurken (Ensar Vakfı 7. Bölüm) sinir olmamak, sinirden bir süre kitabı kapatmamak için benim için imkansızdı, insan ara ara keşke bilmeseydim bile diyor maalesef.
