Yaşamı tamamen acı, ızdırap ,ihanet, hüzünle geçen fakat her daim şavaşçı ruhuyla mücadele eden , yaşamın doyasıya tadını çıkarmaya çalışan özgür ruhlu,feminist,ressam ve Dıego'yu ihanetlerine,yaşattığı acılara rağmen , seven bir Frida Kahlo vardı karşımda okuduğum biyografide.
Zaman zaman yazar Frida'nın günlüğünden aldığı yazılarla ve kendisini tanıyanların yorumlarıyla az çok anlatmaya çalışmış Frida'yı !
Babası Almanya'da yaşarken 18 yaşında ani bir kararla Amerika 'ya yerleşeceğini söyleyip Meksika'ya gider. Meksikalı bir bayanla evlenip orada yaşamını idame eder.
Acılar küçükken geçirdiği çocuk felciyle başlar ve kısa olan tüm ömrüne yayılır.Çok farklı bir çocuktur Frida. Babasının da gözdesidir.Annesinin itirazlarına rağmen babasının isteğiyle yatılı bir okula yerlesir. Orada vazgeçilmezi kendisinden 20 yaş büyük , oldukça iri ve çirkin olan Ressam Diego'yu fresk yaparken saaatlerce izler.
16 yaşındayken elim bir tren kazasıyla tüm hayatı acıya ve mücadeleye boğulur. Bu yüzden ilk aşkı onu terkeder.ama o yinede onu sevmeye devam eder.
Kazada sol kalçasından giren demir çubuk ön taraftan çıkar kemikleri paramparça olur.yaşamaz denen Frida ( öyleki ümitlerini kesen anne ve babası hastaneye bile gitmezler) yasam mücadelesiyle herkesi şaşırtır...
Aslında o acılarıyla beslenen eserlerini acılarıyla üreten,özellikle hasta ve çaresiz olduğu zamanlar en çok ürettiği zamanlardır.Hıçbir zaman mücadeleden vazgeçmeyen tabiri caizse bir yaratıktır. O acılarına okurken bile dayanamadım. Okunulası bir biyografi ve okurken insan şapka çıkarır o sağlık ve acizlikte bile üreten Frida'ya!