"İnsanlar çocukları numune-i imtisal ittihaz edip kalplerini tasfiye edecekleri yerde onlara da kendi ihtiraslarını telkin ile saffe-i ahlakiyelerini bozarlar."
"Çocuklar pervasız ve aptal görünürler." Belli belirsiz güldüm. "Onlara bakıp ne kadar tasasız ve ahmak diye düşünürler. Hepsi kendi savaşını veriyordur oysa. Kalabalık. Üç kişi de kalabalık otuz kişi de. Ama asıl kalabalık insanın kendi içindeki kavgası. Asıl yalnızlık da insanların arasında boy gösteriyor. Şuna bak sarhoş ve saçma sapan hareketler yapıyor dersin ama o duruma neyin düşürdüğünü sorgulamazsın. Ya da ne kadar kaba biri dersin. Ne kadar saf. Ne kadar obur. Ne kadar içine kapanık. Ne kadar komik. Ne kadar güler yüzlü. Ne kadar çalışkan hatta. Ne kadar sessiz... Herkesi daha kötü bir duruma iten kötü hisleri var. Bazıları onlarla baş edemiyor. Bazıları onlarla yüzleşmiyor. Bilemiyorsun işte."
"İnsanlık tarihi de din gibi depresif şeylerle, sömürgecilik, hastalık, ırkçılık, cinsiyetçilik, homofobi, sınıf züppeliği, çevre tahribatı, kölelik, totaliterlik, askeri diktatörlük, insanların nasıl başa çıkacaklarını bilmedikleri atom bombası, internet, noktalı virgül gibi şeylerin keşfi, akıllı insanların cezalandırılması ve budalalara tapınılması, can sıkıntısı, umutsuzluk, periyodik çöküntüler ve psişik diyardaki felaketlerle doluydu. Üstelik bütün bunlar olurken insanlar hep iğrenç yemekler yemişlerdi."
Sonradan kavrayacağım üzere, burası başka şeylerin içine sarılmış şeyler gezegeniydi.Ambalajların içinde yiyecekler. Kıyafetlerin içinde bedenler. Gülüşlerin içinde hakaretler. Her şey başka şeylerin içine gizlenmişti.