“Dünya güzeldi, içim de güzel olsun istedim. İçimde bir suçluluk, hatta kötülük yokmuş gibi yaparsam, yavaş yavaş kötülüğü unuturdum. Böylece hiçbir şey olmamış gibi yapmaya başladım. Hiçbir şey olmamış gibi yaparsanız ve gerçekten de hiçbir şey olmuyorsa, hiçbir şey olmaz sonunda.” alıntısıyla incelememe başlamak istiyorum.
İlk aşk deneyimi bütün bir hayatı belirler mi? Yoksa kaderimizi çizen yalnızca tarihin ve efsanelerin gücü müdür? işte bu sorunun cevabını bu kitapta bulabilirsiniz. Aslında gayet güzel başlayan, ilk bölümü soluksuz okunan kitap sonrasında yazarın anlatmak yerine özetleme handikabı sebebiyle, maalesef olmamış bir roman olarak nihayetleniyor. Romanın en olumlu yanı ise, Pamuk’un en kolay okunan ve hızlı akan romanlarından biri olması. Anlatımı gerçekten akıcı ve anlaşılır. Ancak yer yer kopukluklar mevcut bu durum kitabını edebi yönünü en aşağıya çekmeye yetiyor. Kitabı kısaca özetlemek gerekirse ; Babası tarafından terk edilen Cem'in kuyucu çırağı olarak gittiği Güngören'de Mahmut Usta ile kuyu kazarken öğrendiklerini, Güngören'de gördüğü kırmızı saçlı kadın'a aşık olmasını ve Güngören'de yaşadığı tüm bu olayların geri kalan hayatını şekillendirmesini anlatıyor. Keyifli okumalar.