Bir, iki, üç....on dört!! Dar bu taşlar, Tarık çok ıstırap çekti mi, mesele bu! Temmuzmuş, on dört temmuz! İnsan nasıl unutabilir bu tarihi. Kerkük’te toprak evler, taş köprü hatırlar bu tarihi. Hatırlar mutlaka.
Bir gün
Uzak bir diyardan
Yaralı bir kuş geldi
Halsizdi bitkindi nefessizdi
“Onu gördüm” dedi
“Senin için ağlar
Yarası var ırmak ırmak
Dertleri var dağlar dolusu
Sana selâm gönderdi
Toprak kokulu
Ana gibi sıcak bir selâm”
Sonra can verdi yaralı kuş
Sizlerden ümit kesersem yapacak işim kalmıyor. Gençleri ruhunu, heyacanını, inancını, dinamizmini kaybetmiş hiçbir millet ayakta kalamaz. Sizlerin bu kalıba uyduğunuza inanmak istemiyorum. Ümidimi henüz kesmedim. Ancak bir adım da siz atın ve hayâl kırıklığına sebep olan miskinliğinizden sıyrılın.
Dün gece ne kadar güzeldi âlem,
Göklerin şanlı bir mehtabı vardı.
Sevdanın topraktan taştığı bu dem
Günah-ı aşkın da sevabı vardı.
Kainat aşk ile gelmişti dile
Bülbül şi’r okuyordu bir gonca güle
Rüzgarın hıçkıran sesinle bile
Sevdanın nağme-i rebâbı vardı.
Özellikle yeni nesiller, milletlerarası çıkar çatışmalarının ilkesizlik çemberini kırmalıdır. İlkeli, ahlaklı, tutarlı ve adil yeni bir dünya düzeninin kurucusu olmalıdırlar. Tekrar ediyorum, bu kolay değildir ve bugünden yarına hemen olmaz. Ama bu istikamette yola çıkmalı; barışçı, insanlık değerlerinde sahip, inançlarımıza ve töremize ters düşmeyen yeni bir çığır ma gayeti içinde olmalıdırlar.
İlkelerine ihanet edenler, bu ihanetin kendilerini de muhakkak yakacağını bilmelidirler.
Irak Türklerinin Türkiye’nin geleceğine bağımlılığı ise, diğer Türk topluluklardan fazladır. Seksen yıl öncesine kadar Türkiye’nin bir parçasıydık. Petrol olmasaydı belki Türkiye’nin hâlâ bir ili kalacaktık. Coğrafi bütünlük, devlet birliği, dil ve kültür yakınlığı o derece ileride olmuştur ki, bizi daima ve hâlâ Türkiye’nin bir parçası olarak mütalaa etmekte dünya haklıdır. Öyleyse, Türkiye’yi zayıf düşürerek, birliğini sarsacak, ekonomik gücünü baltalayacak her türlü yıkıcı ve düşmanca teşebbüs ile iç zaaflar karşısında Türkiye Türkleri ile aynı heyecan içinde çaba sarf etmeliyiz. Bu Türkiye’nin meselesidir, biz karışmayalım diyemeyiz.
Ey gönüller dileği ey aziz can tanesi
Ey şanlardan şanlara fışkıran şan tanesi
Sensin bütün bizlerin emeli can dileği
Sensin bu yurda bekçi sensin demir bileği....
“Irak Türkmenleri gibi zulüm ve işkence gören diğer Türklerin ve esaret altındaki başka milletlerin mücadelelerine destek verin, yakınlık gösterin, kendi dâvanıza mukabil destek isteyin ve onlarla işbirliği yapın”
Büyük devletleri haklılığımıza inandırmak ve kazanmak şüphesiz önemlidir ama diğerlerini de ve özellikle aynı kaderi paylaştığımız kardeşlerimizi de yanınızda görmek bize büyük güç katacaktır. Türk dünyası müşterek millî meselelerine bir aile gibi sahip çıkmalıdır.
Milleti ebediyen yaşatmanın en önemli şartı “dilini muhafaza edebilmektir”. Milyonlarca zayiata rağmen İngilizler, Fransızlar, Türkistan Türkleri ve tabii Irak Türkmenleri, dillerini kaybetmedikleri için, diğer pek çok milletle birlikte milliyetlerini yaşatabildiler. Tarih bize “dilini yaşatabilen milletlerin ebediyen yok edilemediğini” gösteriyor. Uzun asılar esaret altında yaşayan milletlerin bile, dillerini ve millî şuurlarını muhafaza etmeleri şartıyla bir gün silkinip esaret zincirini kırabildiğini görmekteyiz...
Hiç bir işi basit görmeyin. Çağımızda küçük işler bile ihtisas istiyor, bilgi istiyor. Siz de işinizin ehli olun. Basit zannedilen bir işteki hâta zaferi geciktirir. “Bİr mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır, bir at bir kahraman kurtarır, bir kahraman bir ordu kurtarır, ordu ise zaferi...”
Yeni nesillere, bizlerden daha bilgili, iyi yetişmiş, henüz bozulmamış gençlere, sizlere güvenmek mecburiyetindeyiz. Bizi utandırmayın. Atalarımıza ve şehitlerimize lâyık evlâtlar olmaya bakın. Çünkü başka tutunacak dalımız yoktur.
SALTANAT TAHTLARININ ÜSTÜNDE DARAĞACI, ALTINDA YILANLI KUYU VARDIR:
Sadece kendini büyütmek nefistir. Aslolan dâvasını yüceltecek büyüklüğe erişmektir. Millî hedeflere yürümek için büyük olunur ve çok çileli bir yoldur. Kadro dediğimiz böyle insanlardan müteşekkil olmalıdır.
- İnanç kadroları rekabete değil dayanışmaya, yoldaşlığa, omuzdaşlığa dayalı kurulur. Rekabetin iyi ve hayırlı yolda daha güzele ulaşmak için yapılması mümkündür ve bu faydalıdır. Kendin için ne istiyorsan, fazlasını dostun için de isteyeceksin.
Fikir Sağlam, Dâva Haklı, İnanç Doğru, Kadro Muhkem olunca artık kimse durduramaz.
Politika ana hatlarıyla şöyleydi: Komşu Irakla Türkiye sürekli dost kalacaklar, iyi münasebetler çerçevesinde Türkmenler eşit vatandaşlık haklarından yararlanacak, devlete sâdık kalarak bâzı sosyal ve kültürel haklar elde edecekler, Irak’taki diğer bütün etnik unsurlar gibi hayatlarına insanca devam ettirecekler, Türkiye-Irak dostluğunun köprüsü olacaklar.
-Peki bu politika ile ne kazandık? İyi vatandaşlık göstererek yararlanabildik mi?
NETİCEDE; Türkmenlerin çektiği acılara, uğradıkları kıyım ve asimilasyona rağmen, “ Elmayı yemezsen hasta olursun, yersen öleceksin” misâli klasik politikaya devam edildi. Aslında bu politika ana hatlarıyla yanlış değildi; belki noksandı. İstenen sonuçların alınamaması, politikanın yanlışlığından çok yeterince aktif ve etkin uygulanamamasından kaynaklanıyordu.