Hepsinden önemlisi, insanın, varlığı balçıkla Tanrı: arasında olduğu ,ve insana hür irade verildiği için, bu iki zıt kutuptan istediğini seçebilir. Ve yine bu iradeden ötürü, ortaya bir sorumluluk çıkmaktadır. Islâm’a göre, yalnız kendi akıbetinden değil, kendisine verilmiş İlâhî emanetten de .sorumlu olan tek varlık insandır. O, yeryüzünde ve tabiatta Allah’ın emanetinin taşıyıcısıdır. İsimleri öğrenen odur ve bence «isimlerden kastedilen, ilmin gerçekleri’dir. Zira bir şeyin ismi, o şeyin sembolü, onun tanımlanmış, kavramsal biçimidir. Bu yüzden, Allah’ın «isimleri öğretmesi» demek/dünyadaki bilimsel gerçekleri algılayıp kavrayabilme yeteneğini insana bağışlaması demektir. Allah'ın başlangıçta bunları insana öğretmesiyle, insan, yeryüzündeki doğrulara götüren yola kavuşmuştur. Bu da,insana ikinci büyük sorumluluğu yüklemektedir. İnsan, akıbetini kendi elleriyle biçimlendirmelidir. İnsan topluluğu da, birey de, kendi âkıbetinden sorumludur: «Sizin kazandıklarınız size, onların kazandıkları* da onlara» (elBakara/13)
Geçmiş medeniyetlerin başına gelenler, kendi elleriyle hazırladıklarından ne bir fazla ne bir eksiktir. Sizin akıbetiniz de, şimdi kendi ellerinizle hazırladıklarınızdan ne bir fazla, ne bir eksik olacaktır. Bu yüzden, hür iradeye sahip olduğu için insanın Allah’a karşı büyük sorumluluğu vardır.
ali şeriati-islam sosyolojisi