Türk seçimlerine damga vuran detaylardan birisi de "fakir olma şartı"dır. Bizden biri gibi algısı yani..
Ecevit fakirdi, bizden biri.
Erdoğan fakirdi, yer sofrasında yemek yiyen tek yüzüklüydü.
Kılıçdaroğlu da Dersimli 7 kişilik fakir bir ailenin çocuğuymuş. Bu da bizden çıktı.
Muharrem İnce de galiba öğretmendi. Ona fakir demeyelim de orta halli diyelim. Fakir olmadığı için şansı daha az tabi.
Geçenlerde düşen bir haberde İsmet İnönü Başkan yada CB iken oğlunun istediği arabayı alamayacak kadar fakirmiş.
Fakir olan kazanır. Ne kadar fakirsen o kadar artıyor kazanma ihtimalin.
Kıymetli fakir kardeşlerim siz kendi fakirliğinize güvenip yola çıkmayın ama.
**
Fakirlikle övünen değil tam aksine fakir olduğuna isyan eden toplum nasıl oluyor da seçimlerde "fakirlik" hassasiyeti taşıyor? Bu aslında bireylerin kendi ego'larının dışavurumu. Fakirliğine ne kadar isyan etse de gururu son aşamada fakirliğini saflık ve dürüstlük ilkesiyle bağdaştırıyor. Bu da psikolojik olarak tercihlerine etki ediyor.
İsmet İnönü dönemi sanki asrı saadet mübarek ! Nesi asrı saadet? demokratikleşme desen yok, Ekonomik kalkınma desen yok ,yapılan yanlışların, kaybedilen zamanın haddi hesabı yok... Ne var?
bir uçak yolculuğu sırasında İsmet İnönü'nün torununun
"Dede, aşağıya ekmek atsam insanlar mutlu olur mu" sorusuna verdiği "Dedeni atsan çok daha mutlu olurlar" cevabı Osman Bölükbaşı' nın hazır cevaplılığına güzel bir örnektir..