Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İsrâ Ahmedoğlu

İsrâ Ahmedoğlu
@israahmedogluu
şair.
Bursa.
32 okur puanı
Ağustos 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
ah... yüreğim ve bilincim; dişlerimle ve tırnaklarımla beslediğim fidanlarım. içimi gıdıklayan yabancı seslerin köpükleniş noktaları. bubisanat.com/posts/ruhumun-m...
Reklam
suretimde raks ediyor güneş ışığı*
neyim bilmem ki, bir sürgünün solmuş ve çatlak dudaklarıyım belki gömülü yatan saraylar ortasında rastgele kıvranışlarla şüphelere sokulan kendini soruların çeşmesinden akıtan kendini israf eden kuraklaşmış, niçinsiz bir avuç rü'ya için kırlangıçların bir vaadi olduğuna inananların bileklerinde, bir zincir olup sonra yaş hakka
gömlek gibi iliklensem ilmin gövdesine.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İsrâ Ahmedoğlu
* yeniden raks edecek ruhlarımız ağaçların altında.
biz seninle her allah'ın günü şu ıslak çiniyi baltalayan titreyen kuyruk mu, bilenen kin mi demeden ve doğrusu düşünmeden yaşamak kime düştüyse ölümü boynuna dolamayı farz bildik biz seninle her allah'ın günü bu küf çağını suda beklettik bubisanat.com/posts/kuf-cagin...
Reklam
bilsem, affetmeye meyli olan bu ayeti içime kim nakışladı
her saatin köşe çıkmazlığına payıma hulyâlı bir yenilgi döşeyen ey senin adınla
bu iyiye gitmeyen sızıyı katla ellerimden topla, açık görüşlerin yobazlığını beni etsen, sen ikna edersin kalmaya et-me bu sızıyı dinmenin ve ayaklanmanın aşılırsız yorgunluğuyla, öfke nöbetlerine çarparak katla aysız geceye, utanmaksız yüzünü damgala kendini zorla dizdirme kurşuna onları da çekme namlu önünden zorla kararsız kalınan ana sesini vurgula öyle yarım yamalak, öyle merhametli değil olmaz asla adam akıllı bir delirişle çık karşısına beyaz ete, mor demir vurguları ilaçsız, tabipsiz bırakan zorbalığın
içinde durduğumu, içimden temizle
her saatin köşe çıkmazlığına payıma hulyâlı bir yenilgi döşeyen ey senin adınla etime mıhlanan ayeti, gözümden uzak olana kurban ettim aynı cümlenin zikrinden dolanırken dilim boğazıma çok yönlü zafiyetlerimin bin helakla budandığını kemiğimin günahından çığlık işitmez kulaklara, fısıldadım sözlerimi sessiz arz etmeye geldim eylemlerin,
gözlerimden sarkanlar, bekleyip durmanın ağlak ezgileri. o ezgileri kendim bulmaktan yorgunum. ve ruhumun sessiz titreyişine layık olmamasından hiçbir ismin. şimdi hiçbir revnaklı güzelliği göremeyecek kadar körüm rabbim. buna nankörlük denmesin. içimde ki göğsü yarık ezgilerin dinleyicisi yalnızca sensin.
Reklam
sahte hüzün tapınaklarında tanrıçalar hep benim suretim ben bu kadar değilim pencere önünde, erken ölüm bekçisi bir ergen kadarım fırtınası kadarım yanılgıların solukta kuş izlerinin merhabası kadarım karıncalı ellerin karıncası gelip gidenlerin, yalnızca gitmesi ne kadar yükselirsem o kadar çabuk yıkılan bir şey kadarım isrâ ahmedoğlu / kuş izlerinin merhabası.
muallak.
kimsenin elinde bile aynı değil hiçbir titreyiş
ezan sesi, namaza uyanan gökler dağ gibi adamlar fabrikalarda ağır ağır ölen yalansa yalan güneş her gün ayrı doğar benim istediğim güne değil, hayata yeniden başlamak kanatlarım kırık olmayan bir sabah elimde yüreğimle yalnızca yüreğim hep elimde pır pır eski bir düşüme dönmek istiyorum neden böyleyim neden kanıyor ağzım ve düşüm çok oldu uslandı dalgalar kaybetti en küflü yeşilliğini yosunlar bile yemin olsun öğrendim tanrım çıktığım yol yalnızca benim ve ben yalnızca direnciyim korkulu bir gecenin gün doğumuna kadar süren isrâ ahmedoğlu / kendime kök olmak.
tüm bakışların sönük şimdi, yaşını küçük söylemek isteyecek yaşa erdin
Allah'ım, sanrılarımı kuşların kanadından uzak tutmama yardım eder misin? isrâ ahmedoğlu.
yanılgısal bir sevgi içinde yer oydum durdum kendime bana kalırsa çürüyüp gitmeliyiz fikirlerim ve ben çürüyüp gitmeliyiz bir mutfak masasında. /isrâ ahmedoğlu.
Reklam
gazetelerde ölümler, affedişlerde pişmanlıklar kahvelerde sohbetler, evlerde sırlar uzuyor birileri, yeter deyip çekip gitmeyi öğreniyor günler azaltıyor sevgilerini onların bizim ki ölüm gibi dehşetle fışkırıyor isrâ ahmedoğlu / bu gece de.
sözcüklerim, toprağım gibi biçimsiz
ağzımın kenarından yırtılan hakikat evimin soyulan kabukları gibi soyacak bizi sustukça, yüzüm uzaklara varacak yurdundan isrâ ahmedoğlu/ acıyla meyve vermek.
utanç sahalarında ellerimin kanamaya olan arzularını idam için fetva bekliyorum rengi kaçık bataklıklardasın sen ellerin kansız ve bomboş her boşlukta ruhun koşuşuyor kırık bir sevişmenin dallarından usulca sarkıyor ihanetler isrâ ahmedoğlu/ birbirimizi alamadığımız çemberler.
sen hilelerini tut ben şımartıcı sevgilerimi
ışıkları kapat, iç çekişlerini duvarlara geçir neslihan’ı dişlerinle taşlama sevda değil, mermi değil kıpkırmızı boynu gibi bembeyaz bir kuğun vahşi bir ölümsün neslihan için al alnını kanlara daya. isrâ ahmedoğlu / neslihan'ı dişlerinle taşlama.
Reklam
seni ölesiye ve öldüresiye sevmenin beni saadetten bir ıstırabın ellerinde jilet kesiklerinden, on beş yaş bilardolarına dönüştürdüğü gecenin ortasında tüm rezilce tınılarını alıp seni ezberlemenin suya düşmüş bir tebeşir gibi kabartıyorum yüreğimi yüzünle isrâ ahmedoğlu / gün geçiyor ki.
bedenlerin kabuğu şahsi bir müşküle dönüştü yüzünün kibriyle burun buruna ağzının arsız şımarıklığından içimin benekleriyle tutunduğum gazete yalanlarından, ve unuttum dedikçe beynime vurulan bir tokmak ağzından taşan toprak kırıklarına gömdürüyorum kendimi isrâ ahmedoğlu / beynimizi çatlatan mesailer.
ağzından akanın muhtevası namussuz bir gülüşe namus biçtiriyor bana. isrâ ahmedoğlu.
:') 💐
Gönderi kullanım dışı