“ömrün bitmiş, fakat sen yalvarmış yakarmışsın, sana bir gün daha verilmiş; işte şimdi öyle bir günde bulunuyorsun, öyle bir günde ne yapacaksan, her gün aynı gayretle o işe sarıl, öyle çalış, öyle ibadet et, öyle yaşa. “ |imam-ı gazali
Öylesine kötü bir eğitimin içinden çıkıp geliyoruz ki, eleştiri de, nasihat da asal anlamlarının dışına çekilmiştir: dedikodu ile sohbet, ahkam kesme ile nasihat, eleştiri ile kınama birbirinin yerine kullanılabiliyor
İlim denilen vakıanın mücerret gayesi, insanın kendi nefsini beğenmekten alıkoyması, artı, bilimde derinleştikçe kendi hiçliğini daha derinden hissetmesine yol açmasıdır.
Her bilinen ve öğrenilen yeni şey yedeğinde ne kadar bilinmezi de beraberinde getiriyor? Bu soruyu kavrayabilen kimsenin aslında ilmi ile mağrur olabilmesi, kibre düşebilmesi mümkün müdür ?
müslümanlar şeytanın iğvası (ayartma) olan “üstün insan” olmayı bir tarafa atarak insanın bu dünyaya gönderilişinde yüklenmek zorunda bulunduğu biricik misyonunun kul olmak olduğunu hatırlar ve onun gereklerini yapmaya çıkarsa, “üstün insan” olma gayretinin insan için ne kadar küçültücü bir şey olduğunu daha iyi görür.