Akış
Ara
Keşfet
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
Kitap Türleri
Dergiler
Çevirmenler
İncelemeler
Alıntılar
İletiler
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.38.13
Kafka’nın Milenası
Kafka’nın Milenası
@kafkanin_milenasii
Türkçe Öğretmeni
Marmara Üniversitesi
Bursa
30 Mart
214 okur puanı
Mart 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
“SÖYLEDİM VE RUHUMU KURTARDIM!”
Bu cümleyle başlıyor sevgili Osman Balcıgil’in kitabı. 1955 yılının 6 Eylül’ünü 7 Eylül’üne bağlayan gecesinde kapkara bir gece yaşandı İstanbul’da.
Kıbrıs sorununu belgeleriyle, kaynaklarıyla araştırmama sebep olan kitap. Kıbrıs sorununun nasıl bir zümre tarafından kullanılarak insanların hayatına sebep olduğunu anlatan soluksuz okunan bir roman. Bir o kadar da üzücü, utanılası bir tarihi geçmiş maalesef ülkemizde yaşanan o karanlık gece.
“Biz bu yüzyılı anlayamazsak gelecek yüzyılı anlayamayız” diyor Osman Balcıgil bir röportajında. Tarihi sıkılmadan, anlamlandırarak, araştırarak ve tarafsız bir şekilde okuyucusuna anlatmak istemiş yazarımız. Kendisine ait birçok kitabında da tarihsel olayları da tarihe tanıklık etmiş birçok kişiyi de akıcı dili ve tarafsız bakış açısıyla anlatmış.
Kitapta Türk ailenin kızı olan Suzan ve Rum bir ailenin oğlu olan Yorgo’nun tarihe yenik düşmüş aşkı anlatılıyor. Tabii sadece bir aşk romanı olarak değerlendirmek haksızlık olur. İki ailenin Büyük Ada’da birbiriyle nasıl uyum ve sevgi içinde yaşadığını görüyoruz. Bu uyum ve sevginin de ırkçı, faşist olaylarla nasıl yerle bir edildiğine tanık oluyoruz.
Bu kitabı herkese tavsiye ediyorum. Osman Balcıgil benim çok geç tanıştığım bir yazar oldu. Bu kadar severek okuyacağımı hiç tahmin etmemiştim. Eminim sizler de severek okuyacaksınız.
KAPLANIN SIRTINDA OLMAK MI ZOR KARŞISINDA DURMAK MI ?
33 yıllık bir saltanatın tam olarak tanımıdır bir kaplanın sırtında koşturmak. Hele hasta bir imparatorluğun o güçlü ayak sesleri cılızlaştığında, o kaplan gün gelip sırtından attığında seni yine de karşısında o güçle durabilecek bir padişah var mıdır?
Evet, Abdülhamid’in kaplanın sırtından indirildiği, bir gecede kılık kıyafeti bile olmadan ailecek sürgün edildiği Selanik’te neler yaşadığını okuyoruz bu kitapta. Kitabı Sultan Abdülhamit’in ağzından anlatılanları her gün onu ziyaret eden doktorunun kaleme dökmesiyle dinliyoruz.
Yaşanan saray entrikaları, diğer ülkelerle olan ilişkilerden tutun da Abdülhamid Han’ın özel hayatına, aile yaşantısına,yurt dışı seyehatlerine ve ölüm korkusunun ensesinde bir nefes gibi her an nasıl durduğuna kadar tanık olduğum; tüm gerçekleri bir çırpıda soluksuz okuduğum bir kitap oldu. Bitsin istemedim. Devam etseydi keşke, uzatsaydı biraz daha dediğim ender kitaplardan.
Hiç bilmediğim yönlerini öğrendim; hem kendisinin hem Osmanlı hanedanının. Yeri geldi neyi hangi sebeple yaptığına, kendini anlatma çabasına tanık oldum. Anlamaya çalıştım, empati kurmaya… Tam bir ters köşeydi bu kitap benim zihnim için. Koskoca Osmanlı padişahı zihnimde aynı doktorum hissettiği gibi padişah olmaktan çıktı, bir insanın hayatının romanını okur gibi okuttu kendini. İşte bu noktada tarihi gerçekleri romanlaştıran Livaneli kaleminin gücü devreye girdi.
O yüzden hiç susmasın kalemin Zülfü Livaneli. Senin yazarlığını eleştirenlere verdiğin en güzel cevaplardan biri bence 5 yıl araştırarak, ilmek ilmek işlediğin bu romanın.
Serenad, Kardeşimin Hikayesi gibi kitaplarını hiç söylemiyorum bile.
İNSANLIK ÖLELİ ÇOK OLMUŞ!
𝗔𝘂𝘀𝗰𝗵𝘄𝗶𝘁𝘇 𝗞ü𝘁ü𝗽𝗵𝗮𝗻𝗲𝗰𝗶𝘀𝗶
"𝐁ü𝐲ü𝐤𝐥𝐞𝐫 𝐚𝐬𝐥𝐚 𝐛𝐮𝐥𝐚𝐦𝐚𝐝ı𝐤𝐥𝐚𝐫ı 𝐛𝐢𝐫 𝐦𝐮𝐭𝐥𝐮𝐥𝐮ğ𝐮 𝐛𝐨ş 𝐲𝐞𝐫𝐞 𝐚𝐫𝐚𝐦𝐚𝐤𝐥𝐚 𝐯𝐚𝐤𝐢𝐭 𝐤𝐚𝐲𝐛𝐞𝐝𝐞𝐫𝐤𝐞𝐧 ç𝐨𝐜𝐮𝐤𝐥𝐚𝐫 𝐦𝐮𝐭𝐥𝐮𝐥𝐮ğ𝐮 𝐚𝐯𝐮ç𝐥𝐚𝐫ı𝐧ı𝐧 𝐢ç𝐢𝐧𝐝𝐞 𝐟𝐢𝐥𝐢𝐳𝐥𝐞𝐧𝐝𝐢𝐫𝐢𝐫𝐝𝐢."
Avuçlarının içinde 8 kitapla mutluluğu göğsüne bastırarak yakalamaya çalışan canım Dita. Öyle çok üzüldüm ki insanlığın bu denli bitmiş olabileceğini senin ağzından çıkan
Okur Takip Önerileri
İSKENDER PALA MI OKUYORUM? DİYE DÜŞÜNDÜREN KİTAP!
A71…
İskender Pala’nın son kitabı olmakla beraber distopik tarzda yazdığı bir roman.
Pala’nın tarzına alışkın olanları oldukça şaşırtan ama yine de kötü diyemeyeceğim bir kitaptı.
Evet diğer kitapları ile kıyasladığınızda sizi tatmin etmeyecek. Özellikle sıkı bir İskender PALA okuruysanız sizi doyuramayacaktır.
Distopik kurgu ile tasavvufu
Hasretinden prangalar eskittim!
Leylim Leylim…
Ahmed Arif’in uğruna Diyarbakır hanlarında hamallık yaptığı kadın… Hem de şu kitabın içindeki tarifsiz ve çaresiz sevdasının mektuplarına pul parası kazanabilmek için.
Kitap sadece Ahmed Arif’in Leyla Erbil’e yazdığı mektuplardan oluşuyor. Maalesef Leyla Erbil’in yazdığı mektuplar Ahmed Arif’in oğlu tarafından evinde aranmasına rağmen bulunamamış.
Kim bilir belki ilerleyen yıllarda bulunur da Leyla Erbil’in bu mektuplarına cevaplarını okuyabiliriz. Belki de Ahmed Arif yakıp kül etmiştir karşılıksız aşkı bilinsin ve özeli okunsun istenmediğinden.
Leyla Erbil ile beraber yazmayı planladıkları kitaplardan, yazığı şiirlerden, mektuplardan oluşan örnek el yazılarına, Ahmed Arif’in hapishane günlerinden, Leyla Erbil’in evlilik yaşantısına kadar birçok olaydan bahsediyor mektup içerik olarak. Dostlar, düşmanlar, arkadaş sohbetleri, o dönemin siyasi gündemine kadar döneme ışık tutan bir yönü de var.
Öyle güzel sevmiş ki Ahmed ARİF, biri bana “Nasıl sevilmek istersin?” diye sorsa Ahmed’in Leylim’ini sevdiği gibi derdim. Ve böyle sevilsem herhalde Leyla Erbil gibi “Ben hiç sevilmedim.” Demezdim Kitabın editörü kendisine bu kitabın önsözünü yazmasını teklif etmesine rağmen onu da kabul etmemiş çünkü yanlış anlaşılmaktan hep korkmuş.
Mektup sonlarında en sevdiğim imza şekline gelince: “Diğer yarın” yazıyor Ya oraya kalbimi bırakıyorum
İyi ki yazdın bu mektupları Ahmed ARİF… iyi ki yazdın da karşılıksız sevginin bile en yücesine tanık ettin bizi.
Huzur içinde uyu
