“Ne diye bıraktım gittim onu! Nazlandığı hâlde beni sevdiğini anlamalıydım. Çiçeklerin bir günü bir gününe uymaz. Ama ben gençtim, toydum, sevemedim onu.”
Tanrı, kötülüklerimiz affedecek kadar merhametliydi ama hayat; yaşanan ve yaşatılan bütün kötülüklerin hesabını sorar ve nefes aldığımız müddetçe her ikisinin de karşılığını verirdi. Tanrı'nın affedici olmasından daha çok hayatın adalet sistemine inanmayı daha çok tercih ediyordum çünkü benim affedilmeye ihtiyacım yoktu.
Bir kez olsun Tanrı'ya beni affetmesi için yalvarmamıştım ama onları affetmemesi için defalarca dizlerimin üzerine çökmüştüm.
"Sonra birisi ölür," dedi küçük bir erkek çocuğu gibi. "Ardından başkaları da ölür, yaşamaya devam eden sadece zamandır." Derin bir nefes verdi, ses tonu tekrardan yerli yerine geldi sanki. Kafasını salladı. "Ve zaman senin çocukluğunu da öldürür."
"Herkesin hayallerinde, derinlerde yaşattığı bir yaşamı olurdu ama benim yaşamım, başkalarının iki dudağının arasında kaldığından beri kendi yaşamım uğruna hayaller kuramıyordum."