Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kübra

Bir demir atma imkanım olsaydı diye geçirdi aklından, bir halin içinde kalmayı becerebilsem o bu olurdu, diye zamana yemin etti. Ama zaman gün günden seyreldi, kendi hali bir vaktin hatırası olarak kaldı. Zamana ettiği yemin zaman içinde kendiliğinden çözüldü. Bir an sırf bu sebeple gerçek zamanın ya da bizzat zamanın henüz ona değmediğini anladı. "İnsan edebileceği kadar yemin etmeli, kendi kadar and içmeli, sen Allah mısın zamana yemin ediyorsun," diyen Baba'ya acı içinde hak verdi. Bu daha acı geldi Aziz'e. Kendinde bir daha kolay ulaşamayacağı bir hatıra bırakmak, varlığını bilip yokluğunda yaşamak zorunda kalacağını az çok öğrenmişti. Kendi kendinden bazen iyi bazen kötü hatıraları bırakarak, hem de nereye gittiğini bilmeden gidiyordu.
Reklam
Sen Aziz," diyordu, "insanların dediğini yap çünkü zaten onlar dediklerini yapacak yerde hiçbir zaman olamazlar. Demiş, diyebilmiş olmak onlara bir şifa gibi geliyor, ben bunu kendimden biliyorum. En basit şey olan diyebilmeyi kendimize muska yapıp asıyoruz. Dua eder gibi doğru şeyleri söyleyip sıralayıp sonra en müptezel yere koşmak insanın resmi halidir, vesikalık fotoğrafı budur.
Ne yapalım bizi seven yoksa kendimizi de mi sevmeyelim, sevsin o zaman Baban beni, hadi kolaysa sevsin, serçeyi herkes sever, kolaysa beni sevsin de göreyim Allah adamı neymiş?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Nazife kendini tarif et deseler herhalde tereddütten ibaretim der, bunu derken bile fazla net bir şey mi söyledim diyerek tereddüt ederdi.
Bir gecede nasıl bir yıldırım isabet etmiş, nasıl her şeyi yakmış, arkadaki kalıntı nasıl hiç eşelenmemiş, bir şey bulmaya neden hiç uğraşılmamıştı? Tek hareket, tek ayrılış nasıl bu kadar ebedi olabiliyordu? Ezelden hiç mi bir şey yoktu? Bu kadar izsiz ve uçucu, hemen baş çevrilecek ve kalanla idare edilecek kadar olmak o kadar ağrına gidiyordu ki, hiç iyileşmeyecek, bir daha hiç iyi düşünmeyecek ve iyi bir şey olmayacaktı sanki.
Reklam
Rüyanı yorumlamak istersen kendine bak, hayatını görmek istersen kendine bak, ahirette ne olacağım diye merak ediyorsan kendine bak. Ömrünce kimseye bir şey sormaya mecal etmezsin artık. Hatta öbür tarafta günahın sevabın sayılır tartılırken yanlışı bulur gene sen düzeltirsin. Bütün meraklar kendine bakmamaktan.
Her şey aslında ne küçük ve tesiri bilinmez bir zamana sarkacak, çiçeği bilinmez bir zamanda aniden açacak bir muamma. Ben ne yapmalıyım, üstelik bir şey yapmaya çalışırken kendi benliğimden de kurtulamıyorum, derdim Aziz de değil tam anlamıyla, derdim ben ne yaptım derdi, derdim bu, ah benim pis dertlerim. Ben peki şimdi bu hal ile kendimi ne yapayım?
Şimdi diyordu şimdi şu Aziz'e, bu ana babasından, şehrin itikadından bu yaşta çeken, şimdiden yersiz yurtsuz sağda solda geceleyen çocuğa ben hangi şiiri okusam başka bir hayatı olur? Hangi söz, hangi işaret bavul toplatır, hangi nara yola hazırlar, kimin gözyaşı kimin dibine dökülür? Hangi gözyaşı sahibinden başka bir yanakta kurudu, sonradan üzülmek değil mi zaten dünya laneti, sonradan anlamak değil mi aptallığın alameti?
Çünkü malum insan kendi kendine duruşlarını duruştan, sorulmadan söyleyişlerini açıklamadan, çağrılmadan gelişlerini seferden sayar. Sonra da bir uzun yorulur ve bir dolu anlatacağı olur, ama inandıracağı olmaması bundan mıdır?
Aziz zaten dünyada en çok insan yüzünden korkardı, sözünden, dayağından, sövmesinden değil. Bu değişen yüzler, hemen arkasından değişen sözleri de getiriyordu çünkü. Ve bunlar hep acı şeyler oluyordu, hazin değil, acı sadece.
Reklam
İçine sevgiye benzer bir duygu geldi, ben dedi, bağıranın da susanın da yanında durmayacağım.
Nereye gideceğini bilmeden yürümeye başladı, insanın hiç mi yeri olmaz, bildiği bunca sokaktan, önünden geçtiği bunca evden hiç mi bir çare bulunmaz, bu darlığa şaşıyordu.
Aziz yavaş yavaş kendi aramaları bitince öbürünün aramaya başladığını, ilk bulamayanın başka, sonraki bulamayanın başka olduklarını anlar gibi olmuştu. llk arayıp bulamayan bulamama neticesinde değişiyor, sonraki arayan ise onun ilk halini arıyordu. Neticede birbirlerini bulsalar da birinci daha kırık ve değişmiş, sonraki aradığı aslında o değilmiş hissi ile baş başa kalıyordu. Aramak, içine bir dert olarak yerleşti.
Hayat ne kadar tek kişilikti. Dumanlar, bacalar, karanlık, ayaz, dağlar içinde nal seslerinin eşlik ettiği bir ayaz gecede kendi resmi ona öyle tanınmaz geliyordu ki bin kere baksa doyamıyor, yemin etseler inanamıyordu.
Bir hayatı olduğunun çok da farkında değildi. Hayat için ne yapması gerektiğini bilmiyor, hayat zaten onu yaptı zannediyordu. Kendisini onun içinde duracak, beğendiklerinin yanına varacak, mor çiçekleri seçip başkalarına da gösterecek zannediyordu. Mor çiçekleri görmesi ama göstermemesi, dağa çıkması ama dağı sevdiğini bildirmemesi, herhangi bir sevdiğini ifşa etmemesi, gergin olmadığını bile bildirmemesi gerektiğini anladı. Hayat ile o gece tanıştı ve hiç sevmedi. Ama bunu ona belli etmemesi gerektiğini saniyeler önce öğrenmişti.
47 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.