" Geçtiğimiz kırk gün,sorana sormayana seni anlattım.Dilimde gül bitti adını andıkça; kelimeler ağzımdan kuş olup uçtu,sustuğumda kanat çırptılar ağzımın içinde,tutamadım; ilk aralıktan uçtular,seni anlattılar.Bunun karşılığında ,geçtiğimiz kırk gün,her gün bana aynı yalanı söylediler.Dediler ki sevdiğin ölünce kalbinde kırk mum yanar,her gün bir
i söner.Kırkıncı gün hepsi söner,biri bekler.O tek mum ebediyen yanar; acını o tek mum tutar.Ben buna inandım.Hayalimde otuz dokuz mum söndürdüm her gece üfleyerek,içindeki cılız nefeslerle.Göğsümdeki sızı hafifler,kalbim tekrar toplanır,ciğerime derin bir nefes girer diye kırk gün bekledim.Geçtiğimiz kırk gün bugünü bekledim.Sabah uyandım,kendimi yokladım.Öğlen tekrar baktım.Kırkıncı ikindiyi beklerken kırkikindi yağmurları boşandı
gözlerimden.Gecesini bekledim ve de gece yarısını.Hiç bir şey olmadı.Yalanınız batsın dedim.İçimde tek mum kalacaktı hani;peki ne,bu yürekteki bin dönümlük orman yangını?
Dediler ki sevdiğin ölünce kalbinde kırk mum yanar, her gün biri söner. Kırkıncı gün hepsi söner, biri bekler. O tek mum ebediyen yanar, acını o tek mum tutar. Ben buna inandım. Hayalimde otuz dokuz mum söndürdüm her gece üfleyerek, içimdeki cılız nefeslerle. Göğsümdeki sızı hafifler, kalbim tekrar toplanır, ciğerime derin bir nefes girer diye kırk gün bekledim. Geçtiğimiz kırk gün, bugünü bekledim. Sabah uyandım, kendimi yokladım. Öğlen tekrar baktım. Kırkıncı ikindiyi beklerken kırkikindi yağmurları boşandı gözlerimden. Gecesini bekledim ve de gece yarısını. Hiçbir şey olmadı. Yalanınız batsın dedim. İçimde tek bir mum kalacaktı hani; peki ne, bu yürekteki bin dönümlük orman yangını?
Geçtiğimiz kırk gün, sorana sormayana seni anlattım. Dilimde gül bitti adını andıkça; kelimeler ağzımdan kuş olup uçtu, sustuğumda kanat çırptılar ağzımın içinde, tutamadım; ilk aralıktan uçtular, seni anlattılar. Bunun karşılığında, geçtiğimiz kırk gün, her gün bana aynı yalanı söylediler. Dediler ki sevdiğin ölünce kalbinde kırk mum yanar, her gün biri söner. Kırkıncı gün hepsi söner, biri bekler. O tek mum ebediyen yanar, acını o tek mum tutar. Ben buna inandım. Hayalimde otuz dokuz mum söndürdüm her gece üfleyerek, içimdeki cılız nefeslerle. Göğsümdeki sızı hafifler, kalbim tekrar toplanır, ciğerime derin bir nefes girer diye kırk gün bekledim. Geçtiğimiz kırk gün, bugünü bekledim. Sabah uyandım, kendimi yokladım. Öğlen tekrar baktım. Kırkıncı ikindiyi beklerken kırkikindi yağmurları boşandı gözlerimden. Gecesini bekledim ve de gece yarısını. Hiçbir şey olmadı. Yalanınız batsın dedim. İçimde tek bir mum kalacaktı hani; peki ne, bu yürekteki bin dönümlük orman yangını?
Hiç yaşamış değilim
Böylesine büyük bir yalnızlığı
Belkide yaşamış da unutmuşum
Ruhum giderek buluyor
O yitirdiği şiirini
Şimdi anlıyorum ki
Çok uzaklara gitmeli
İnsan kafası çok karıştıkça
Kırk mum birden yanıyor beyninin ortasında
Herodot'a göre, çevrelerinde insanlar olmadan nasıl bir "doğal" dil konuşacaklarını öğrenmek için iki çocuğu izole eden Kral Psamtik gibi, yetimhane görevlileri kazara dilbilimi alanında acımasız bir deney yapmışlardı. Görünüşe göre, çocuklar kendi kendilerine otuz kırk kadar kelime uydurmuşlardı. Çevirmenlerin anlamayı başardığı tek kelime "mmm" sesi bebeklerin meme emerken çıkardığı ilk ses olan, neredeyse bilinen her dilde benzer seslerin anne anlamına geldiği "Mum" sözcüğüydü.