Sayfa Sayısına Göre 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi Sözleri ve Alıntıları
Sayfa Sayısına Göre 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"İşte bizim edebiyat aşk etrafındaki hayalleri bu sistemi bize verir. Sevgilinin bütününün devam etmesidir . Sevmez, bir nevi vergi gibi sevilmeyi kabul eder. İsterse iltifat ve lütfeder."
Hayatının en verimli çağında, otuz sekiz yaşında üniversiteye hoca ola-
rak tayin edilmesi, Tanpmar’a şahsiyet ve kabiliyetini daha disiplinli bir şe-
kilde geliştirme ve cıvıl cıvıl zekâsını son asır Türk edebiyatı ve medeniyeti
üzerine teksif etme imkânını verdi. Büyük emeklerle hazırlanan «XIX. asır
Türk edebiyatı tarihi; ve yeni Türk edebiyatına dair orjinal görüşlerle dolu
diğer makale ve araştırmaları bu yılların mahsulüdür. Tanpınar üniversiteye
geldiği yıl, ben de üniversiteden yeni mezun olmuş ve asistan olarak kalmış-
tım. 1939 yılından ölüm tarihi olan 24 Ocak 1962 ye kadar, milletvekili seçil-
diği ve Avrupa’ya gittiği zamaplar müstesna hemen hemen her gün bu son
derece canlı, ve neşeli ve yaratıcı şahsiyetin yanında bulunmak ve onunla ko-
nuşmak saadetine nail oldum. Sonsuz denebilecek bir tecessüsü, okuma iştlha-
sı, sanat zevki, ince sezişleri, vazife duygusu ve insani meziyetleri vardı. Ke-
limenin en hakiki mânâsıyla Avrupalı fakat aynı zamanda da en derin ve
güze! şekilde mili! idi Türk tarih ve medeniyetini kendi deyimi ile «şahsî bir
hayat macerası gibi yaşamış*, onun başarılarıyla beraber eksikliklerini de
İçinde duymuş ve büyük bir vuzuhla görmüştü.
Tanpınar'ın böyle bir kürsünün başına getirilmesi Türk kültür tarihi ba-
kımından çok isabetli olmuştur. Zira o Türkiye’de hem batı medeniyetini, hem
de modern Türk edebiyatını bilmeyi şart koşan bu kürsüyü idare edebilecek
yegâne şahsiyetti. «Beş Şehir., yazarı, akademik kariyer için hazırlanmış ol-
mamakla beraber, gençlik yallarından beri Türk tarih ve edebiyatıyla batıya
karşı derin bir alâka duymuş, edinmiş olduğu zengin bilgiyi sanatkâr şahsiye-
tiyle yoğurmuştu. 1939 yılına kadar neşrettiği denemelerden çoğunda şür ve
roman konularını işlediği gibi bir çok Türk edebiyatçısı üzerinde de durur.
Bugünkü Arap edebiyatının başlangıç noktası olan Cahiliye kasideleri ve «Kur’a n » ile İran edebiyatının asıl kendisini idrâk ettiği ana kitap diyebileceğimiz «Şehnâme» arasında ancak dört asırlık bir zaman vardı. Yi-ne «Kur'an» ile İslâmlaşmadan evvelki ilk büyük dü vesikamız olan Orhon Kitabeleri arasında ancak bir asırlık bir zam an bulunduğu halde, Anado-lu lehçesinin kendisini idrâki demek olan «Yunus Divanı» XIV. asrın baş-larında, Moğol istilâsından sonra teşekkül eden her üç lehçede dil zevkinin dönüş noktalarını veren, Ali Şîr
Nevaî, Necati ve Fuzulî divanları ise XV.ve XVI. asırlardadır. K uruluşuna büyük kitleler ve yaratıcı hamleler ha linde iştirak ettiğimiz bir medeniyetin içinde bu gecikmenin
başlıca sebebi şüphesiz İslâmlaşma tarihimizin kendisidir.
Eski şiirin paradoksal tarafı son derecede kelim eci olm asına ve baştan aşağı kelime zevkinin idare etmesine rağmen hakikî dil zevkine bir türlü yaramamasıdır. Bu yan yolda kalışın bir sebebi Türkçenin mazbut
bir lügatinin yapılmayışı ise öbür
sebeplerinden biri de şüphesiz şiirimizin üzerinde vuzuhla konuşan eserlerin
yokluğudur.
"Islâm edebiyatlarının bütün gelişmesinde Arapların kendi dillerine ve onun mahsullerine karşı taassup derecesinde sadık olmalarının ve buna inanmalarının büyük tesiri vardır."
Sevgilinin bütün davranışları hükümdarın davranışlarıdır. Sevmez, bir nevi tabii vergi gibi sevilmeyi kabul eder. İsterse iltifat ve lutfeder. Hatta hükümdar gibi insanları vardır. Yine onun gibi, isterse, bu lutfu ve ihsanı esirger. Hatta cevr eder, işkence eder, öldürür. Kıskanılır fakat kıskanmaz. Bir saray, bir yığın mâbeyinci, gözde veya gözde olmayan namzetlerle doludur. Sevgilinin etrafında da rakipler vardır. Âşık tıpkı bir sarayadamı gibi bu rakiplerle mücadele hâlindedir. Hulâsa saray nasıl mutlak ve keyfî irade, hatta kapris ise, sevgili de öylece naza giden hür iradedir.
Aşk bile ne kadar velveleli başlarsa başlasın, bu sistemde muayyen bir merhaleye erişir erişmez sadece fâni objesini değil, duyan benliği de beraberce ortadan kaldıran bir ayniyetle kendiliğinden değişiyordu.
" Kökü kendisinden çok evvele dayanan bu şartlar içinde ve onlara rağmen muzaffer olabilmek için, Selim'in çok başka yaradılışta olması lâzım geliyordu. Halbuki sanatkâr mizaçlı hükümdar hareketten ziyâde, hareketin hülyasından hoşlanıyordu"