Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

28 Şubat'tan Şemdinliye Derin Çeteler

Ömer Lütfi Mete

En Yeni 28 Şubat'tan Şemdinliye Derin Çeteler Sözleri ve Alıntıları

En Yeni 28 Şubat'tan Şemdinliye Derin Çeteler sözleri ve alıntılarını, en yeni 28 Şubat'tan Şemdinliye Derin Çeteler kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Ben bölücülere ve dincilere karşı devletin ve rejimin biricik koruyucusuyum. Hiçbir şey benim kadar önemli olamaz. Bu devlette çalışan herkesten daha önemliyim" duygusu içinde olanlar kaçınılmaz biçimde ağır ruhsal bozukluk yaşarlar. Bu küçük adam duygusudur. Bu duygu oyun değil, samimi bir benimseyiş olabilir.
Türkiye'nin en büyük savunma silahı, daha doğrusu sığınak sistemi aile ve aile bağıdır. Dünyada toplumlar için bundan güçlü, bundan daha dayanıklı, bundan daha verimli bir savunma ve sığınma sistemi yoktur.
Reklam
Aslında bu kadar sıradan özelliklere sahip, derinlikten yoksun bir şahsiyetin bizde Cumhurbaşkanı olması çok da şaşılacak bir durum değildir. Cemal Gürsel'in, Kenan Evren'in ve nihayet Sezer'in bir şekilde yapabildiği görevi herhalde Çevik Bir de yapabilirdi. Hele Gürsel'i hatırlayan herkes Türkiye'de kendisinin de Cumhurbaşkanlığı'na layık olduğunu düşünmesi doğal değil midir? Tansu Çiller'in başbakan olabildiği bir ülkede kim ne olamaz?
Demirel ve Erbakan kambursuz olsalardı demokrasi mücadelelerini daha haysiyetlice ve hatta daha kahramanca yürütebilirlerdi. Demirel daha 1970'lerin başında, TBMM'de akçeli bir kötüye kullanma (= suistimal) suçlaması ile Yüce Divan'a sevk edilmek üzereyken Ecevit'in himmetiyle kurtulmuştu. Oysa o dönemde AET denen AB'den gelen bir krediyi ortadan ikiye ayırarak kardeşi Şevket Demirel'e aktarmakla itham edilmiş, belgeleri ile bu işlem kesinleştirilmişti. Erbakan ise Nizam Partisi ile anıldığı siyasi maceranın başlarında 12 Mart süreciyle birlikte Türkiye'den firar etmiş, daha sonra 1973 seçimlerine doğru zamanın Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur tarafından İsviçre'den özel uçak gönderilerek getirtilmişti. Bu, daha sonralan Meclis'e de giren, zamanın Birinci Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün tarafından ortaya atılmış ve aksi ispatlanamamış bir olaydır. Kısacası ikisi de iç ve dış manevracılar tarafından şantaja açık durumda idi.
insanların bir kısmı para ile satın alınabilir, bir kısmı da ortaya çıkmasını asla göze alamayacakları bir ayıplarından ötürü herhangi bir siyasi karar almaya mecbur edilebilirler.
İşin özü şu ki, 27 Mayıs 1960'taki ilk ihtilalden sonra sayılı istisnalar hariç seçilmişler, seçilmişliği hak etmiş değillerdir.
Reklam
Daha önce de açıklamaya çalıştım, pek çok yerde dile getirdim; 28 Şubat gecesi direnen bir başbakan görüntüsü verecek bir
Necmettin Erbakan
Necmettin Erbakan
kahraman olurdu. Sadece halkın, özellikle de toplumun yüzde 70'ine yakın ezici çoğunluğunu oluşturan sağ kesimin gözünde kahramanca bir konuma gelirdi. Daha da önemlisi, kendisine karşı olan, hatta kendisinden nefret eden kesimin bile gözünde derinden derine saygın bir hale gelirdi. Erbakan'ı ülkesi için çok tehlikeli ve zararlı bularak şiddetle nefret eden bir komutan bile başbakanlık makamının haysiyeti adına kararlı bir direniş sergilemesi halinde ona saygı duyardı. Ne var ki Erbakan o geçmişi ile bu tür bir kahramanlığa müstahak değildi. Allah, böyle bir geçmişe böyle bir şan ve izzet nasip etmedi. O gece Erbakan MGK'dan çıkıp basına bir açıklama yapsa ve, "Bu komutanlar siyasete karışıyorlar. Resmen idareye el koymaya kalkışıyorlar. Ben şimdi derhal kararname hazırlatıyorum. Doğruca köşke götüreceğim ve bu komutanların hepsini görevden alması üzerine cumhurbaşkanından onayını alacağım. Eğer Süleyman Demirel bunları imzalamazsa istifa edeceğim" deseydi, Türkiye'nin kaderi değişirdi. Türkiye de siyaset anlam kazanırdı. Şimdi siyasetçi zurnanın son deliği olmaya mahkûm. AB sürecinde bu biraz değişti, ama yine de Türkiye'de başbakan aslında devletin baş muhasebe müdürü konumunda.
Necmettin Erbakan o gece imzayı atmasa ne olurdu? Senaryo nasıl işlerdi? Çok şey değişirdi, ama bu beklenemez bir şeydi. Bazıları küçük bir ihtimal tanıyarak Erbakan'ın rest çekmesini ummuşlardı. Fakat şahsen böyle bir ihtimale hiç pay tanımamıştım. Zira Erbakan'ı 1970'li yıllardan beri dikkatle takip etmeye çalışıyor, siyaset çizgisini ve mizacını biliyordum. Tanıdığım bu kişilikten asla kararlı bir tepki beklemiyordum. Gerçi Erbakan'ın çok önemli ve hatta kutsal bir zat olduğuna inananlar buradaki teslimiyetçi tavrını dahi hayra yorup kerametle açıklayabilirler.
Ya ortaksındır, yani mahsus mağdur karakteri oynuyorsundur, ya da benimsemişsindir darbe rolünü. Eğer asla darbeyi benimsemiş değilsen, dünyadan habersiz, gafil, aciz, hukuksuz, dirayetsiz, yetersiz, hasılı Başbakan olamayacak kadar çapsız yahut yüreksiz bir adamdır.
Ne diyordu Süleyman Demirel? "MİT bana doğru bilgi getirmiyordu" demişti. iyi de MİT, Başbakanlığı bağlı bir Müsteşarlık. Başbakanlık koltuğunda oturan sen necisin orada? Sana doğru bilgi getirmiyorsa, niye altından girip üstünden çıkmıyorsun o MİT'in? Bunu yapamayacaksan bari MİT'in Başbakanlığa bağlı müsteşarlık olmasından vazgeç. Hiç değilse gülünç bir amir durumunda olmaktan kurtulursun. Aynı durum Erbakan için de geçerli, Demirel için de... 12 Eylül'de Demirel aynı şeyi söylüyordu.
70 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.