ne çok hüzünden artakalırdın, hoyrat
ellere yorgun; bütün bir geçmiş gülüşün
toprağa adayarak rahmini, acının göktaşlarıyla
gidersin doğumun kanlı tarihine
akşamın önünde bir bunaltıydı akşam
ben bana karşı durdukça olurdum
ses sesi keserek varırdı uyumsuz uyuma
kim kendinden başka ve yalnız kendi kalırdı.
bir ses almaktı, bilen ve kuytu
her yaranın onulmaz büyüdüğü tapınakta
usta kimdi dize gelirken hayat
ne kalmıştı yaşanacak, ölümün ani duygusu
sinmişken bilmenin kuytu tarikatına
bir sonışık penceresinden eğildiğim dünya
gözlerin utangaç buğusu, unutkan.
....
sonsuz kalın elleriyle uçurtmasını savuran
hoyrat, hileli zarları tanrının; ağır
bedel! her elde yeniden yenildiğim
gün..