Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Acının Kaynakları

Salman Akhtar

Öne Çıkan Acının Kaynakları Gönderileri

Öne Çıkan Acının Kaynakları kitaplarını, öne çıkan Acının Kaynakları sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Acının Kaynakları yazarlarını, öne çıkan Acının Kaynakları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yüzlerce ortaya atılan yanlış iddialardan gerçekliği belli belirsiz çarpıtmaya varıncaya kadar, yalanlar basit nozolojik tuzaklardan ustalıkla sıyrılırlar. Onları ayırt edebilmek için salt söylenenlere değil, aynı zamanda söylenmeyenlere, abartılanlara, küçümsenenlere ve revizyonist bir fırçayla boyananlara da odaklanmak gerekir.
Durmaksızın artan tüketimin yıkıcı bir diğer etkisi de insanların enerjisini para kazanmaya, bir şeyler satın almaya ve borç ödemeye ayırmasıdır. Bu da toplumsal bağlar için ne gerçek ne de zihinsel bir alan bırakır. İnsanlar toplumsal hizmetlerle nadiren haşır neşir olur ve sosyal fedakarlık kavramına iyice yabancılaşır.
Reklam
Birinci Bölüm: Korku
Korku, önyargıda da önemli bir rol oynar. Kişinin kendisinden farklı olanlara karşı yavan bir kayıtsızlık veya kaçınma sergilemesi ile sonuçlanan "zihinleşmemiş zenofobi” (Akhtar, 2007c) buradaki meşhur buzdağının sadece görünen kısmıdır. Saldırganlığı dışsallaştırmaya ve paranoyayı “tehdit altındaki kimlik için ruhsal bir vitamin, sahici bir içsel konuşmanın doğurduğu acıya karşı güçlü bir sakinleştirici” (a.g.e., s. 17) olarak kullanmaya duyulan iflah olmaz ihtiyaç, korkutucu dış figürlerin yaratılmasıyla sonuçlanır. Azınlıklar genellikle “kullanışlı yansıtma hazneleri" (Volkan, 1988) olduğundan, her tür dehşet ve tehlikenin kaynağı olarak görülürler. Siyahiler, eşcinseller ve Müslümanlar sık sık düşmancıl yansıtmanın hedefi haline gelirler ve dolayısıyla da birer korku nesnesi olurlar; bu da ayrımcılığı ve önyargıyı ussallaştırmak için kullanılır. Karizmatik fakat paranoyak liderlerin büyüleyici nefret söylemleri, ötekinin taşıdığı hayalî tehlikeleri iyice alevlendirir ve şiddet içerikli zalimce eylemlerin önünü açar. Korku ile siyasetin bu kadar iç içe geçmiş olmasına şaşmamalı.
Açgözlülüğün aşırı arzu ve iflah olmazlıkla beraber üçüncü bir özelliği de kişinin kendisini hak sahibi görmesidir.
İkinci Bölüm: Açgözlülük
Patolojik kumar oynama davranışı da, kısmen de olsa, açgözlülük kaynaklıdır. Bu konuyu başka bir yerde (Akhtar, 2009) tartışırken, şöyle bir gözlemim olmuştu: (...) harcanılan miktar (loto biletleri, rulet, at yarışı oynama) ile arzulanan ödül (binlerce, milyonlarca dolar) arasındaki orantısızlık, kişide kazanmak üzere olduğu şeyin bedavaya geldiği yanılsamasını yaratır. Bunun cazibesi çok güçlüdür çünkü hiçbir şey vermeden bir şeyler almaya yönelik o çocuksu arzuyu karşılar. Ne de olsa, kişi ancak bebekken ve çocukken bedava şeyler (somut veya duygusal) alır; hayatın o dönemi bittikten sonra ise her tür maddi edinimin ve hatta sevginin, saygının kazanılması gerekir. Kumar, "doğa ana”dan cömert bir hediye, talih kuşu gibi vaatleriyle bir anlamda yeniden kafası rahat bir çocuk olma olasılığını yaratır. Bir yandan da kazanma olasılığının minicik olduğu gerçeği (önbilinçte bilinen bir gerçek) kişinin kendisini mazoşistçe cezalandırmasına zemin hazırlar; başarıya erişmek için hakkaniyetli olmayan ve çaba gerektirmeyen bir yola başvurmuş olmanın getirdiği suçluluk duygusu da (bilinçdışında Oidipal bariyerin aşılmasıyla eş tutulur ki bu da nesiller arası sınırlara ve dolayısıyla da zamana saygı duyulmasını gerektirir) böylelikle hafifler. (s. 75, italikler orijinal metindeki haliyle).
Birinci Bölüm: Korku
Son olarak, bir de cesaret vardır. Korkusuzlukla hiç de eş anlamlı olmayan cesaret, kişinin duruşunun (fiziksel, entelektüel, ahlaki) veya eylemlerinin olumsuz sonuçları (maddi kayıp, sosyal tecrit, küçük düşme, fiziksel cezalar vs.) olabileceğini bildiğini gösterir. Ve buna rağmen, bunların yaklaşan saldırıları ile karşılaşmak üzere kendisini hazırlar. Ancak o zaman kendi varoluşunun anlamlı özüne ihanet etmeden yıkım ve ölümle yüzleşebilir. Oynadığı rollerde cüretkârlığa vücut veren aktör John Wayne, nükteli bir ifadeyle “Cesaret, ölümüne korkmanıza rağmen kolları sıvamaktır” demiştir (alıntı, Thinkexist.com’dan indirilmiştir). General William T. Sherman (Sherman tankları da onun isminden geliyor) cesareti “tehlikenin boyutu ile ona dayanmaya yönelik zihinsel istekliliğin kusursuz bir hassasiyetle ölçümü” olarak tanımlamıştır (aktaran Kiddler, 2006, s. 9). Cesur insan, kendi düşünce ve algılarına büyük önem verir. Uzlaşıya ihtiyacı yoktur; başkalarının onayına bel bağlamaz. Başkaları onunla hemfikir olmadığında ve hatta ona karşı çıktığında bile kendi duruşunu korur. Cesaret onun için “olağanüstü bir davranış biçimi ortaya çıkaran istisnai bir ruh halidir” (Coles, 1965, s. 85). Özü itibarıyla cesaret, korkuya verilen özel bir tepkidir; tıpkı ters-fobi ve korkaklık gibi. Ve işin aslı bizler -her birimiz, korkuya her üç şekilde de tepki vermeye muktedirizdir. Hangisinin ne zaman, ne tür sonuçlarla ağırlık kazandığı, iç ve dış gerçekliğimize uyum sağlama sürecimizi, genel karakterimizi ve yaşamımızın rotasını şekillendirir.
Sayfa 34 - Sayfa 34-5Kitabı okudu
Reklam
Suçluluk, kaygının kız kardeşidir; vicdan azabı, pişmanlığın kuzenidir.
Dördüncü Bölüm: Kandırma
Lemma (2005) da yalan söylemeye dair psikanalitik anlayışımıza önemli bir katkıda bulunmuştur. Lemma'ya göre yalanla ilişkili üç ruhsal ve ilişkisel oluşum vardır: (i) sadist nitelikli yalan söylemede nesne, kendiliğin küçük düştüğü eski anıları tersine çevirme maksadına alet edilir; (ii) kendini sakınarak yalan söylemede ilgisiz olduğu düşünülen birini baştan çıkarmak için allanıp pullanmış bir kendilik tablosu sunulur ve (iii) yine kendini sakınarak yalan söylemenin farklı bir biçimi olan ve kendini koruyarak yalan söyleme diyebileceğimiz (gerçi Lemma bu tabiri kullanmaz) diğer bir türde de kişi tacizkâr bir nesneden korunma amacı güder. Açıkça görüldüğü üzere, bu tür yalan söyleme davranışlarında kendilik nesnesi temsillerinin dinamik kümelenmeleri oldukça farklıdır.
Sayfa 101Kitabı okudu
Üçüncü Bölüm:Suçluluk
Ebeveynlerin tetiklediği suçluluğun bir benzerine, daha iyi bir tabir aklımıza gelmediğinden, “ödünç suçluluk” diyebiliriz. Bu, büyümekte olan çocuğun, ebeveyninin kendisine yönelik hatalı davranışlarının suçunu üstlenerek onlari temize çıkarmasıyla ilişkilidir. Fairbairn'in (1950) “ahlaki savunma” adını verdiği bu gelişmenin iki kaynağı vardır: (i) çocuğun, ebeveynlerin bağımsız saiklerinin farkına varmadan önceki benlik-merkezli algısı ve (ii) çocuğun bir şeylerin iyileşeceği umudunu kısmen de olsa koruma çabası. Başka bir deyişle, eğer çocuk kendisine ebeveyninin “kötü” olduğunu hissetme izni verirse, durum tahammül edilemez hâle gelecektir çünkü çocuğun gidecek başka yeri, sevgi arayacak başka kimsesi yoktur. Oysa “kötü” olanın kendisi olduğunu hissettiğinde, daha iyi davrandığı takdirde ebeveyninin ona nazik yaklaşacağını ve ona kötü muamele etmekten vazgeçeceğini ümit edebilir.
Birinci Bölüm: Korku
Büyük gruplarda korkular uyandırmak ve bu korkuları alevlendirmek, narsisist ve paranoyak eğilimleri olan siyasi liderlerin en sevdikleri stratejidir (Volkan, 1997). Hitler'in Yahudileri Avrupa ekonomisine tehdit ilan etmesi, Slobodan Milo evi’in Sırplara aralarında aslında bazı Türkler olduğunu fesatça hatırlatması ve Araplardan İsraillilere yönelik veya tam tersi yöndeki daimi ölümcül saldırı tehdidi... Hepsi, siyasette elini güçlendirmek için kullanılan korku salma taktiklerine örnek teşkil eder. Bu tür durumlarda korku, nefret edilen ötekileri baskı altına almak, bazı haklarından mahrum bırakmak ve hatta katliama tabi tutmak için bir fırsat haline gelir.
199 öğeden 131 ile 140 arasındakiler gösteriliyor.