...insan korkudan kaçabilir ama kaygıdan kaçamaz. Dolayısıyla korku ve kaygı hem benzerdir, hem de farklı. Bu ikisinin bir arada bulunduğu gerçeği ise fenomenoloji sularını iyice bulandırır.
Bergler, çocuksu tümgüçlülüğün korunmasının kaygının azaltılması bakımından ve benlik doyumunu sağlayan bir kaynak olarak asli önem teşkil ettiğini öne sürmüştür. Çocuk aşırı düzeyde bir engellenmeyle karşılaştığında, tümgüçlülüğü tehlikeye girer. Çocuk küçük düştüğünü hisseder ve bunun sonucunda da öfkeden kudurur. Yetişkin faillerle “ödeşemeyecek” kadar biçare olunca da bu saldırganlığını kendi üstünden boşaltır. Ne var ki tümgüçlülük görüntüsünü muhafaza etmek amacıyla onu libidolaştırır ve hazsızlıktan haz çıkarmayı öğrenir. Doğuştan gelen bir temayül, haz-içinde-hazsızlık örüntüsünü mümkün kılmıştır. Bu olaylar daha sonra yetişkinlikteki ruhsal mazoşizm örüntülerine evrilir. Bergler, bu bağlamda üç adımlı dizisel bir süreç tarif eder: (a) mazoşist, hayal kırıklığının ve küçük düşmüş olma hissinin fitilini davranışlarıyla bilinci dışında ateşler ve bundan yine bilinçsizce haz duyar; (b) kendi provokasyonunun bilgisinin yerine başka bir şey koyarak hakarete haklı bir öfkeyle karşılık verir ve (c) böylesi bir “yalancı saldırganlık” daha fazla yenilgiye yol açınca, bilinçli olarak kendine acıma uğraşına kapılır. Bilinçdışında, bu mazoşist hazda zevk almaktadır.
Freud: “Kaygı, bastırmada sıfırdan yaratılmaz; hâlihazırda, mevcut hatırlatıcı imge doğrultusunda bir duygulanım durumu olarak yeniden üretilir. Duygulanım durumları, kadim travmatik deneyimlerin öncülleri olarak zihnin bünyesine katılmıştır ve benzer bir durum yaşandığında hatırlatıcı imgeler gibi yeniden canlanır.
Her bir durum veya tehlike, yaşamın belli bir dönemine veya zihinsel aygıtın belli bir gelişim evresine denk düşer ve ondan dolayı meşru olduğu izlenimi yaratır.”
..
-bazı tehlike durumları birey olgunlaştıkça tahliye gücünü yitirir, bazıları ise daha güncel biçimlerde varlığını sürdürür.