"Özgürüm. Özgürüm. Rüzgâr gibi özgürüm!" diye bağırmak istiyordu. Bütün bu ürperen, titreyen, heyecan verici, uçan dünya onundu şimdi. Onun krallığıydı. Hayır, hayır, hiç kimseye ait değildi o, yalnızca Yaşam'a aitti.
İnsanlara inanınca –örneğin, ona inandığı gibi– bütün yüreğiyle inanırdı. Sadakatsiz olamazdı; yalan söyleyemezdi. Bir kimse -örneğin kendisi- ona karşı tam anlamıyla dürüst, tam anlamıyla içten olmadı mı, ne korkunç acı çekerdi!