Âlemlerin Efendisi(s.a.v.) ve Osmanlı Sultanları Gönderileri
Âlemlerin Efendisi(s.a.v.) ve Osmanlı Sultanları kitaplarını, Âlemlerin Efendisi(s.a.v.) ve Osmanlı Sultanları sözleri ve alıntılarını, Âlemlerin Efendisi(s.a.v.) ve Osmanlı Sultanları yazarlarını, Âlemlerin Efendisi(s.a.v.) ve Osmanlı Sultanları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Allah yolunda malını ve canını vermekten çekinmemeyi" prensip edinen gönül erlerinin hizmetlerini göz ardı etmek Osmanlı'yı yanlış anlamaya sebep olur.
"Osman Gazi, basit "beylik" davası gütmedi. Anadolu beyleri gibi ufak sınır kavgaları yapmadı. Yönünü Bizans çevirdi. Büyük düşündü. Büyüklerin desteğini aldı. Beyliği devlet oldu. Devleti 600 yıllık bir imparatorluğa dönüştü."
"Osmanlı hem gönülleri hem toprakları fethediyordu.Hem toprağa hem gönüllere tohum atıyordu.Attığı tohumun 600 senelik bir çınara dönüşmesini sebebi; sadece fetihçi,sadece yağmacı,sadece dünyevî ve saltanatçı olmayışındaydı."
Tarih boyunca 3 kıta ve 7 iklime, 6 asır boyunca ve tek hanedan olarak hükmeden Osmanlı'dan gayrı devlet gösteremezsiniz. Bu durum incelendiğinde tank, top, tüfek, kılıç zoru, zorbalıkla olmayacağı da aşikar. Bunu sağlayan en büyük olgu elbette adalettir. Öylesine bir adalet ki kılıcın ucu hükümdara döndüğünde dahi taviz verilmeyen bir sistem.
Yazarımız bu sistemi öylesine güzel anlatmış ki "Dedem bee Allah hepinize gani gani rahmet eylesin" dedim tekrar tekrar... Dîn-i mübini İslam'a sancaktarlığı şevkle, peygamber efendimize (s.a.v) ittibayı vecdle, Kur'an'ı azimüş-şan'a bağlılığı aşkla yapan bir devlet...
İdareden imarete, sokak arasından hudutlara, komşuluktan akraba bağlarına, imaretten ibadete bir insanın ömrü boyunca karşılaşacağı her şeyde Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) öylesine büyük ve aşk dolu bir bağlılık var ki hayran olmamak elde değil.
Peygamber aşkına dair çok güzel menkıbe, hadise, rüya, şiir ve toplumsal olaylara kadar bir çok konuyu muhabbetle okuyacağınız ve okudukça Osmanlı'yı Osmanlı yapan gücün ne olduğunu daha iyi anlayacağınız kıymetli bir eser.
İstifadenize sunulur
Sevdim seni hep canlara cânân diye sevdim,
Bir ben değil, âlem sana kurbân diye sevdim.
Ecrâm u felek, levh u kalem mest-i nigâhın,
Dîdârına âşık Ulu Yezdân diye sevdim.
Mahşerde nebîler bile senden meded ister,
Gül yüzlü melekler sana hayrân diye sevdim.
Aşkın ile buhurdan gibi tütmede bu kalbim,
Sensiz bana cennet bile hicrân diye sevdim.
Tâ arşa çıkar her gece âşıkların âhı,
Asîlere lûtfun yüce fermân diye sevdim.
Doğ kalbime bir lâhzacık ey nûr-i dilâra,
Sevdânı gönül derdine dermân diye sevdim.
Bülbül de senin bağrı yanık âşık-ı zârın,
Feryâdı bütün âteş-i sûzân diye sevdim.
Hûriler ezelden beri şeydâ-yi cemâlin,
Yanmıştı sana "Yûsuf-ı Ken'ân" diye sevdim.
Evlâdü iyalden geçerek ravzâna geldim
Evsâfını medh etmede Kur'an diye sevdim.
Kıtmîrinim ey şâh-ı rusül, kovma kapından,
Âlemlere rahmet dedi Rahmân diye sevdim.
Şeydâ kuluna eyle nazar merhametinle,
Bir lahza nazar en büyük ihsân diye sevdim.
Cemâlî (?)
Osmanlı zamanında ramazanlarda Sultan Ahmed Meydanı'ndaki Alman Çeşmesi musluklarından şerbet akardı
(Şimdi bir ramazanda bu âdet Eminönü Belediyesi tarafından uygulandı. Lâkin herkes şerbet olduğunu bilmeden elini yüzünü yıkadı. Sonra da yapış yapış olan yüzünü yıkayacak bir başka çeşme aramaya başladılar ki bir Osmanlı âdetini daha, bu şekilde yüzümüze gözümüze bulaştırmış olduk).
"Yabancı bir kumaş tâcirinin Osmanlı ülkesine gelerek
bir kumaş imalathanesinin mallarını beğenip hepsini almak istedikten sonra, mal sahibinin kumaş toplarını denklerken bir top kumaşı ayırdığını görüp bu hareketinin sebebini sorması üzerine, Osmanlı esnafı 'Onu sana veremem, kusurludur' cevabını vermiştir; yabancı tâcirin, 'Ziyanı yok, önemli değil' demesine rağmen Osmanlı esnafı o kumaş topunu vermemekte direterek, 'Benim malımın kusurlu olduğunu söyledim biliyorsunuz. Fakat siz onu kendi memleketinizde satarken, alıcılarınız orada benim bunları size söylemiş olduğumu bilmeyeceklerdir. Böylece de müşterilerinize kusurlu mal satmış olacağım. Neticede Osmanlı'nın gururu, şeref ve haysiyeti rencide olacak, bizi de hilekâr sanacaklardır. Onun için bu sakat topu asla size veremem' diyerek kumaşı vermeyişinin sebebini izah etmiştir."
Du Loir:
"Türkler herhangi bir intikam hissi beslemekten son
derece çekinirler: Dinlerinin bu hususa ait bir hükmü mucibince, cuma namazına başlamadan önce düşmanlarını affettiklerini âdeta ilan etmek durumundadırlar. Aksi halde, namazlarının kabul edilmeyeceğine inanırlar. Ayrıca her bayramın birinci günü de onlar için umumi bir barış günüdür. Birbirlerine rastladıklarında tokalaşırlar; küçükler büyüğünün elini öptükten sonra ellerini başlarına götürüp, Bayramın mübarek olsun! derler.