Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ama Gitme, Lavinia

Elif Öner

En Eski Ama Gitme, Lavinia Sözleri ve Alıntıları

En Eski Ama Gitme, Lavinia sözleri ve alıntılarını, en eski Ama Gitme, Lavinia kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Baran kıstığı gözlerini birkaç saniye suratıma dikti. “Vaktim var,” dedi. “Bugüne bir program koymuştum ama karşı taraf iptal etti.” “Ne ayıp…” diye karşılık verdim.
Mesela oturup onlardan bir hikaye çıkarsam… Belki senelerdir aklımda olan ama nereye kadar bekleyeceğimi bilmeden içimde birikmesini beklediğim o romanı yazsam… Mesela bir gün uyansam ve bu hikaye o hikaye desem, artık yazabilirsin desem, korkma, sadece başla desem… Belki anlatılmaya değer olan, yaşayıp yaşayacağın en değişin, en sıra dışı şey budur desem…
Reklam
Mühim olan o klişe dediğin şeyi nasıl ele aldığın, nasıl içini doldurduğundur. Aşk, en büyük klişe ona bakarsan. O zaman onu da kimse yazmasın.
Aşkın biyişini yazmak isterim. Aşkın kendisinden daha gerçek olan tarafı bitişi çünkü. Yok oluşu. Yavaş yavaş elini eteğini çekmesi. Varmış yanılsaması yaşatması. İnsanın üstüne sis gibi çökerttiği o his. Hani uzaktan baktığında göz gözü görmez ya… O siste bir adım atmak, yürümek, akmak, ilerlemek imkansız gibi durur… Ama sisin içine bir kez girince belli belirsiz görüyormuş, yolunu yordamını seçiyormuş gibi hissedersin. Ezberden görürsün çünkü. Ezberin tamamlar yolu, öyle yürürsün. Öyle akarsın. Kilometrelerce de yürürsün bak bu şekilde! Hayatının en büyük yanılsamasıdır. Ezberden mutlu olmak.
Yazdığın şeyi herhangi bir şekilde gerekçelendirmeye gerek duymamalısın. Yazdığın hiçbir şeyi… ‘Henüz iyi değildir. Henüz tamam değildir. Henüz yeterli değildir…’ Yani bir nevi özür diliyorsun, parlak sarı harflerle… Oysaki her yazdığımızın kendi zamanı var. Kendi hududu, kendi miadı. Henüz onu tamamlamadı diye özür dilememelisin. Bir yazar asla özür dilememeli.
Fakat bazen, insanın alışkanlıklarından feragat etmesi gerekebiliyordu. Sevdiği şeylerden vazgeçmesi, rahatını bozması, konfor alanını çiğnemesi. Korkunca kaçmamayı öğrenmesi gerekebiliyordu. Bazen bunu kendi kendine öğreniyordu insan. Ama çoğu zaman bir başkası öğretiyordu.
Reklam
İki yabancı mıydık, bilmiyordum. Ya da son iki saat içinde daha da yabancılaşmış mıydık? Ya da zaten biz, iki yabancıdan öte neydik? Ne olmayı başarmıştık? Bu hikâyenin hem en içinde hem en dışında olan, isimsiz kahraman; yabancı… Ve kahramanın kaybedip yeniden bulurken evrenin kara deliklerinde kaybolan bir başka yanancı…
Bakışları bir an, kısa bir an, görünmez bir boşlukta asılı kaldı. Gözleri o boşluğa kelepçelendi; çözemedi onları; hapis kaldığı o ışıksız, puslu hücreden kurtaramadı.
O gülünce dünya sanki daha tatlı bir yer oluyordu…
Zamanın hangi bilinmedik noktasında, hangi yıldız sisteminden kopup gelen hangi gök taşının yörüngemiz gireceğini tahmin edecek bir tesadüfler haritasının çizilmesi de imkânsızdı. Ama hayatta tek bilinebilecek, hatta tek emin olunabilecek şey; tesadüflerin daima, daima kaçınılmaz olduğuydu.
Reklam
Senden en sevdiğin şeyleri saymanı istesem kendini söylemen ne kadar zaman alır ?
Şu telefon ekranları sadece yılan oynayacak boyuttayken daha huzurluyduk gerçekten…
Kelimelerin her birini anlıyor, hatta anlamam gerekenden bile fazlasını anlıyordum ama o kelimelerin oluşturduğu bu parçalı bulutlu, gök gürültülü ve sağanak yağışlı hikâye onu üzüyor muydu, kızdırıyor muydu, yoksa hepsine kısır bir mevsim döngüsüymüşçesine alışmıştı ve sadece bir alışkanlık eseri olarak havadan mı dert yanıyordu, emin olamıyordum. Hoş, doğru okuyabilsem bile doğru dürüst anlamayacağım kadar kişiseldi benim için her şey. Okuyamazdım, okusam anlayamazdım, anlasam doğru anladığıma emin olamazdım.
Bir sis çöktü. Göz gözü görmedi. Ezberden boş boş yürüyüp uzaklaşmak istedim. Uzaklaşamadım. Sis kalkmıyor, görünmez ellerini bedenime geçiriyor, ateşten nefesini yüzüme üflüyor, beni bitiriyordu. Gökle yer arasında bir yerlerde, zemine 45 derece uzaklıktaydım. Ne düşmeyi ne kalkmayı başarmıştım. Cennete çıkamamış, cehennemde yanamamıştım.
Canım, belki de nihayet teslim olmuştu. Ruhum, bedenimden ağır ağır çıkıyordu. Kesif bir sis gibi yavaşça üstümüz yükselmiş, kurumuş kalmış dikenli bir bitkiden farkı kalmayan hareketsiz bedenimi izlemeye başlamıştı.
208 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.