Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ana Babalık: Kuram ve Araştırma

Melike Sayıl

Ana Babalık: Kuram ve Araştırma Gönderileri

Ana Babalık: Kuram ve Araştırma kitaplarını, Ana Babalık: Kuram ve Araştırma sözleri ve alıntılarını, Ana Babalık: Kuram ve Araştırma yazarlarını, Ana Babalık: Kuram ve Araştırma yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ailenin ve çocuğun eğitimi, refahı ve korunması devletin sorumluluğudur
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar. 1982 Anayasası 41.madde 2. fıkrası
Sayfa 401Kitabı okudu
Çocuğun sosyalleşmesinde ebeveyn davranışlarını etkileyen bir diğer önemli faktör ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkinin kalitesidir. Ebeveyn, çocuğun en temel gereksinimini olan korunma ihtiyacını karşılamaktadır. Koruma sağlandığı zaman çocuklar, sadece ana babalarının kendilerini fiziksel ve psikolojik tehlikelerden koruyacağına değil, aynı zamanda kabul edilebilir ve ahlaki yönde davranmalarına rehberlik edeceklerine de güvenirler. Çocukların olumsuz duygularına anlayış gösteren duyarlı ana babalar standartların içselleştirilmesine olanak sağlamaktadır (Bretherton, Golby ve Cho, 1997).
Sayfa 229 - Koç Üniversitesi Yayınları
Reklam
Mizaç, çok erken yaşlardan itibaren gözlenen duygusal,motor ve dikkat tepkileri ve kendilik düzenlemesi ile ilgili, esasen biyolojik temelli, bireysel farklılıklardır. Her ne kadar uyarıcı (evocative) gen-çevre ilişkileri, ebeveyn uygulamaları ve çocuk sonuçları arasındaki ilişkilerin önemli bir bölümünü açıklayamasa da (O'Conner, Deater-Deckard, Fulker, Rutter ve Plomin, 1998) çocukların mizaçları bazı ebeveyn davranışlarını uyarabilir. Gerçekten de çocukların sonuç davranışlarına, çocukların mizaç özelliklerinden etkilenen ana babalık özelliklerinin de bağımsız bir katkı getirdiği gözlenmektedir (O'Conner ve ark., 1998).
Sayfa 227 - Koç Üniversitesi Yayınları
Kesinlikle !
Son zamanlarda ebeveyn-çocuk etkileşimlerinde çocukların pasif katılımcılar olmadığı ve etkileşime çocuğun getirdiği , özellikle mizaç özelliklerinin hem ana babalarını hem de onlarla etkileşimlerini etkileyebileceği konusu daha fazla kabul görmektedir.
Sayfa 227 - Koç Üniversitesi Yayınları
Bağlanma Davranış Sistemi
Evrimsel kökenleri göz önünde bulundurulduğunda, Bağlanma Davranış Sistemi hayatta kalmaya yönelik bir mekanizmadır. Herhangi bir yavrunun annenin koruyuculuğu olmadan vahşi doğada kısa bir süreliğine bile var kalabilmesi oldukça güçtür. Bağlanma Davranış Sisteminin tamamlayıcısı olan bakım verme davranış sistemi annenin algısını ve ilgisini
Sayfa 193 - Koç Üniversitesi Yayınları
Bağlanma Davranış Sistemi
Bağlanma doğuştan getirilen hedef yönelimli bir davranış sistemi olarak kabul edilmektedir. Kuramsal açıdan Bağlanma Davranış Sisteminin tetikleyicisi kaygı, yani bedenin dışından ya da içinden kaynaklanan gerilim içeren duygulanımlardır. Sistemin hedefi ise temel bakım veren figürle temasın sağlanması, yani organizma ve bakım veren arasındaki fiziksel mesafenin düzenlenmesidir. Bu amaca ulaşabilmek için organizma görsel temas, ağlama ya da çağırma ve bakım veren figüre doğru harekete geçme gibi şiddeti giderek artan bir dizi sıralı davranış sergilemektedir. Bağlanma davranış sistemi açlık ya da acı gibi bir iç süreç veya gürültü gibi ani bir çevresel değişim tarafından tetiklenebileceği gibi bakım veren ile organizma arasındaki fiziksel mesafenin artması da sıklıkla sistemin tetiklenmesi için yeterli olabilmektedir. Temas sağlanarak gerilim ortadan kalkmadığı sürece, bağlanma davranış sistemi etkinliğini sürdürmektedir. Temasın sağlanmasının ardından bağlanma davranış sistemi devre dışı kaldığında, başta keşif davranışları olmak üzere farklı sistemler devreye girmektedir. Üzerinde durulması gereken önemli bir nokta, davranış sistemlerinin birbirlerinin faaliyetleri üzerinde dinamik bir kontrole sahip oldukları savıdır. Buna göre, bağlanma davranış sisteminin faaliyetleri durmadığı sürece, keşif ya da sosyalizasyon gibi davranımlar ortaya çıkmamaktadır. Bu nedenle, bağlanma davranış sisteminin sağlıklı bir biçimde etkin ve edilgen konuma geçebilmesi yavrunun kendine ve çevresine yönelik keşif faaliyetlerini güven içinde gerçekleştirebilmesine olanak sağlamaktadır.
Sayfa 192 - Koç Üniversitesi Yayınları
Reklam
Bağlanma Davranış Sistemi
Bowlby (1969), davranış sistemlerini, evrensel olmakla birlikte türe özgü örüntüleri de barındıran, temel işlevi organizmanın davranışlarını hayatta kalma olasılığını arttıracak biçimde düzenlemek olan, biyolojik olarak evrimleşmiş nörolojik paket programlar olarak tanımlamaktadır. Etolojik kökenli bir kavram olan davranış sistemleri, (1) Sistemi hemen her zaman harekete zorlayan bir tetikleyici; (2) Sistem faaliyetlerinin sonucu olarak ulaşılacak açık bir hedef ve (3) Organizmayı hedefe götüren ve belli bir sıra düzenine sahip davranışlar olmak üzere üç temel bileşenden oluşmaktadır. Hayvanlarda gözlenen göç, üreme ya da bakım verme gibi öğrenilmemiş davranışlar, davranış sistemleri için iyi birer örnek oluşturmaktadır. Örneğin, kuşların göç davranışları, güneşin dünyaya olan eğimi gibi mevsimsel döngüler tarafından tetiklenmekte, göçe hazırlık davranışları ve göç boyunca önceden belirlenmiş bir rotanın katı bir biçimde takip edilmesiyle sürmekte ve hedef göç bölgesine ulaşılana dek devam etmektedir. Bu davranışların tetikleyicilerinin, sıra düzeninin ve hedeflerinin değiştirilmesi mümkün değildir. Farklı bir ifadeyle, davranış sistemleri öğrenme içermeyen, çeşitlilikten yoksun ve katı organizasyonlardır.
Sayfa 192 - Koç Üniversitesi Yayınları
Sait Uluç
Ainsworth ve Bowlby (Ainsworth ve Bowlby, 1991; Bowlby, 1969) tarafından geliştirilen Bağlanma Kuramı, bebek ve bakım veren kişi arasında kurulan duygusal bağın yaşam boyu gelişim üzerindeki etkilerine odaklanan, oldukça kapsamlı bir yaklaşımdır. Bowlby, Freud'un sezgisel olarak işaret ettiği erken dönem ilişkilerinin kişilik gelişimi üzerindeki etkilerini görgül bir zemin üzerinde tekrar ele almış ve özellikle gelişimsel psikopatoloji yaklaşımı için güçlü bir kuramsal ard alan oluşturmuştur. Bowlby'nin yaklaşımının getirdiği en önemli yenilik, gelişimin özünü oluşturan temel motivasyonun işleyişine ilişkin dinamikleri iç dünya odaklı “Dürtü/Kontrol Modeli” aracılığıyla değil, kişiler arası alana odaklanan “Davranış Kontrol Sistemleri” aracılığıyla açıklamayı hedeflemesidir. Kişi içinden (intrapsişik) kişiler arasına (intrapersonel) olan bu odak değişikliğinin, gelişimsel psikopatoloji açısından fantaziden gerçeğe doğru köklü bir değişim olduğunu iddia etmek pek de hatalı bir saptama değildir. Bowlby’e (1979) göre, bu duygusal bağın kurulumu, sürekliliği, bozulması ve yeniden kurulumu her türlü duygunun anlamlandırılması, düzenlenmesi ve ifadesi üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu nedenle, bağlanma, normal gelişim kadar patolojik olan konusunda da oldukça önemli bir çerçeve sunmaktadır (Holmes, 1993),
Sayfa 191 - Koç Üniversitesi Yayınları
Nebi Sümer
Çocuklarda güvenli bağlanmanın en önemli davranışsal göstergesi çocuğun istediğinde ve korkusuzca ne oranda ebeveyne yakın olabildiğidir. Ana babaların uyguladığı psikolojik kontrol girişimleri, sürekli eleştiri, müdahale ve davranışı düzeltme talepleri çocuğun davranışını bir “önkoşula" bağlı olarak yönlendirmeyi amaçlar. Bu tür koşullu davranışların yaygın olduğu ailelerde çocuklar ana babalarıyla gerçek anlamda bir yakınlık kurmakta zorlanır. Bu nedenle, çocuğun ihtiyaç duyduğunda kolayca yakınlık aramasını ve kurmasını teşvik eden, duyarlı ve koşulsuz bakım ve destek, güvenli bağlanmanın olmazsa olmaz şartıdır.
Sayfa 179 - Koç Üniversitesi Yayınları
Olumlu ana babalık ve duyarlı bakımla büyüyen çocuklar erken yaşlarda kendilerini sevgiye değer, yani değerli olduklarını hissederek büyürler. Bowlby'nin (1973) olumlu benlik (içsel çalışan) modeli olarak tanımladığı bu zihinsel şema özgüven ve sağlıklı benlik gelişimi için bir özkaynak görevi görür. Cocuklar ana babaları üzerinden başkalarına karşı güven geliştirmeyi öğrenirler. Dolayısıyla, olumlu ana babalık, aynı zamanda Bowlby'nin olumlu başkaları modeli olarak isimlendirdiği ikinci temel şemayı da geliştiren önemli bir yapıdır. Bu modeller ya da zihinsel şemalar yaşam boyu yakın ilişkilerde örtük rehberlik görevi üstlenirler ve kişilerin hem kendilerden hem de başkalarından beklentilerini yönlendirirler (Ayrıntılı bilgi için bkz. Bretherton ve Munholland, 2008; Pietromonaco ve Barrett, 2000).
Sayfa 175 - Koç Üniversitesi Yayınları
Reklam
Son çalışmalar, riske yatkınlık gösteren çocuklarda olumlu ebeveynliğin çarpıcı düzeyde yüksek olumlu sonuçlara yol açtığını göstermiştir. Diğer bir deyişle, genetik olarak örselenmeye daha yatkın olan çocuklarda (örn. DRD4 genetik alelleri taşıyan ya da duygusal bakımdan kırılgan mizaca sahip olanlar) olumsuz ana baba davranışlarından çok daha olumsuz etkilenmektedirler. Ancak, bu tür çocuklar aynı zamanda olumlu, destekleyici ana babalıktan diğer çocuklardan çok daha fazla yararlanmaktadırlar (bkz. Belsky, Bakermans-Kranenburg ve van IJzendoorn, 2007; Belsky, 201 Belsky ve Pluess, 2009). Örneğin, DRD4 genetik alelleri taşıyan çocuklarda yönelim bozukluğu içeren güvensiz bağlanmaya sahip olma oranının, bu geni taşımayan çocuklara oranla, daha yüksek olduğu bulunmuştur (Lakatos, Toth. Nemoda, Sasvari-Szekely ve Gervai, 2000). Bakermans-Kranenburg ve van IT- zendoorn (2007) yaptıkları tarama çalışmasında DRD4 geni taşıyan çocukların duyarsız ana babalık koşulunda çok daha fazla olumsuz davranışsal sonuçlar (örneğin, aşırı saldırganlık) gösterdiklerini, ancak yine aynı özelliğe sahip çocukların duyarlı ana babalıktan çok daha fazla yararlandıklarını göstermişlerdir. Bu bulgular, son yıllarda genetik bulguların etkisiyle biraz gölgede kalan ana babalığın ve aile ortamının çocuğun gelişimdeki kritik etkisine yeniden önemli bir vurgu yapmaktadır (bkz. Bakermans-Kranenburg ve van IJzendoorn, 2010).
Sayfa 170 - Koç Üniversitesi Yayınları
Kültür ve Ana Babalık - Çiğdem Kağıtçıbaşı
Nihayet ana baba-çocuk etkileşiminde çocuğun da etkin olduğu artık genel kabul gören bir husustur. Bu ilişki, gerçekten de tek yönlü değil, "karşılıklı” bir etkileşimdir. Çocuk, salt başkalarınca şekillendirilen bir hammadde değil, ana baba-çocuk dinamiğini bir dereceye kadar oluşturandır. Özellikle yaşın ilerlemesiyle, çocuğun bu dinamiği etkileyici rolünün de güçlendiği açıktır.
Sayfa 67 - Koç Üniversitesi Yayınları
Kökleri uzak geçmişe giden bu tutumun daha sonra eleştirildiği de görülmektedir. Örneğin, Atatürk'ün çocuk yetiştirme ve çocukla ilişkiler konusunda gözlemleri ve görüşleri olduğunu saptamak ilginçtir. Atatürk'ten anılar derleyen Soyakın (2006) aktardığına göre, Atatürk "çocuk terbiyesi hakkında konustukları bir gün şunları söylemiştir: “Çoğu ailelerin öteden beri çok kötü bir alışkanlıkları var; çocuklarını söyletmez ve dinlemezler. Zavallılar lafa karışınca,sen büyüklerin konuşmasına karışma' der, sustururlar. Ne kadar yanlış, hatta zararlı bir hareket. Hâlbuki tam tersine çocukları serbestçe konuşmaya, düşündüklerini, duyduklarını olduğu gibi ifade etmeye teşvik etmelidirler; böylece hem hatalarını düzeltmeye imkân bulunur, hem de ileride yalancı ve riyakâr olmalarının önüne geçilmiş olur. Kısacası çocuklarımızı artık düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız” (s. 65).
Sayfa 38 - Koç Üniversitesi Yayınları
Belki asıl neden Osmanlı-Türk toplumunun Batı'ya oranla entelektüel zayıflığıdır. Batı'da çocukluğun modernleşmesi 16. yüzyılda başlarken Osmanlı'da ancak 19. yüzyılda başlayabilmiştir. Bu gecikmenin önemli nedenlerinden biride çocuk üzerinde düşünen, felsefe geliştiren, eğitim sistemi oluşturan düşünürler Osmanlı toplumunda olmamasıdır. Oysa
Sayfa 28 - Koç Üniversitesi Yayınları