Dağların ardında bir ışık yükselir,
Anadolu'nun ruhu sessizce fısıldar.
Toprağın kokusu, rüzgarın sesi,
Her bir köşede tarih nefes alır.
Gökyüzüne uzanan minareler,
Kubbeler altında saklı dualar.
Zeytin ağaçlarının gölgesinde,
Bir çocuk gülümser, umut dolu bakar.
Kırlarda buğdayın altın rengi,
Güneşin batışıyla kızıla bürünür.
Denizin mavisi, gözlerin derinliği,
Her dalgada bir öykü, bir hayat sürünür.
Ege'nin serin sularında yıkanırken,
Akdeniz'in sıcak kumlarına uzanırken,
Karadeniz'in yeşil dağlarında dolaşırken,
Anadolu'nun ruhu ile buluşuruz yeniden.
ALLAH tarafından kendi ruhundan üflenen bir varlık olması ile insan,köken itibarıyla insan ilahi bir varlık.İnsan bu ilahi oluşu,madde alemine nüzul edişiyle beraber unuttu.
Modern insanın en büyük
problemi de budur. Holistik olmadığı , bütüncül yaklaşmadığı; “bütün yapıyı bilmediği
İçin, sâdece bir parça olan madde üzerine çalışmalarını yoğunlaştırmış ve felsefeyi bu hale getirmiştir.
Yeryüzünde
görülen, oluşa gelen her şey, her eylem ve her nesne aslında bir hakîkatin, bir gerçekliğin
dışavurumudur. Hakîkat sâbittir, değişmez ve evrenseldir; bu yüzden içtedir. Eşyânın hakîkati
sâbittir. Hakîkatler içten dışa doğru tezâhür ederler ki aslında nesnelerin oluşu böyle gerçekleşir.
Oluş görüntüdedir. Bir dışavurum söz konusudur. Dışta görülen her şey görüntüdür. O zaman
“var” değillerdir. Görünen şeylerin asıl kaynakları içte yatmaktadır ki asıllar onlardır, var olan
onlardır.