Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Anayasa Hukukuna Giriş

Anatüzeye Giriş

Cem Eroğul

Anatüzeye Giriş Gönderileri

Anatüzeye Giriş kitaplarını, Anatüzeye Giriş sözleri ve alıntılarını, Anatüzeye Giriş yazarlarını, Anatüzeye Giriş yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Direnişin Utkusu
İzmir İktisat Kongresi, 17 Şubat 1923'te, işte bu ara dönemde toplandı. Bununla, Batılılara verilmek istenen ileti açıktı: Bolşeviklerle içinde bulunan siyasal ve askeri işbirliğine karşın, yeni Türkiye Devleti kapitalist bir düzene yönelme kararındaydı. Ancak Lozan'ı sonuca götürebilmek için Batılıların kuşkularını gidermek yetmiyordu. İçteki çatlakların da ortadan kaldırılması gerekiyordu. Gerçekten de, Lozan görüşmelerini çok yakından izleyen Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne, konferansın başarısı için kaçınılmaz olan ödülleri kabul ettirmek pek güç görünüyordu. Bu engeli aşma amacıyla, 1 Nisan 1923'te, TBMM'de yeni seçim kararı alındı. 16 Nisan 1923 günü, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı yönetmiş olan Birinci TBMM son birleşimini yaptı.
Sayfa 240 - İmaj YayıneviKitabı okudu
359 syf.
7/10 puan verdi
·
71 günde okudu
Anatüzeye Giriş
Kitap akıcı ve okuması gayet zevkli. Bir ders kitabı ancak üzerinde durması gereken konuların yanında tarihi bilgilerden ve süreçlerden de bahsederek akıcılığı sürdürüyor. Özellikle tek tek Batı ülkelerinin süreçlerini ardından Sovyet ve Çin sistemlerini okuması zevkli bir biçimde anlatması bakımından beğendiğim bir eser. Kitabın sonlarına doğru sadece 80 anayasasını okurken biraz bunaldım. Bunun sebebi de sonuç olarak bir ders kitabı olması. Bilgileri yalın bir dille açıklayarak anlatması da benim beğendiğim yönlerden birisiydi.
Anatüzeye Giriş
Anatüzeye GirişCem Eroğul · İmaj Yayıncılık · 201234 okunma
Reklam
Maximilien Robespierre
"İnsanlığa kötülük edenleri cezalandırmak merhamet; onları bağışlamak ise barbarlıktır."
Sayfa 75 - İmaj Yayınevi 15. Basım - 2016Kitabı okudu
359 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
31 günde okudu
Anayasal gelişim aşamalarını tarihi süreçlerle harmanlayarak anlatılmış çok kıymetli bir eser.Osmanlılardan beri Türkiye’nin Anaysal gelişimini özetleyen ve üzerine "demokratik" düzenler İngiltere, Fransa, Amerika örneği ; "faşist" düzenler Almanya, İtalya, İspanya örnekleri ; "sosyalist" düzenler Doğu Avrupa .Çin, Sovyet Rusya örneklerini barındırmaktadır.Anayasal siyasi düzenleri anlamak için güzel eser.
Anatüzeye Giriş
Anatüzeye GirişCem Eroğul · İmaj Yayıncılık · 201234 okunma
12 Eylül darbesinin ana gerekçelerinden biri, yürütmeyi güçlendirmekti. Ancak, bilindiği gibi, parlamenter dizgelerde yürütmeyi güçlendirmenin yolu, hükümeti güçlendirmekten geçer. 1982 Anayasası, yürütmeyi güçlendirme ereğiyle, cumhurbaşkanını güçlendirmiştir.
Sayfa 329Kitabı okudu
1961’de vurgu bağımsızlık, özgürlükçülük ve demokratik tüze devleti üzerindeyken; 1982’de vurgu bölünmezlik, ulusal dayanışma ve devletin korunması üzerinde. Çok ilginç bir yenilik de, ilk kez bir anayasada, “Türklüğün tarihi ve manevi değerleri”nden söz edilerek, “Türklük” niteminin yurttaşlık bağı sınırlarını zorlayan bir anlamda kullanılmış bulunması. (Böylece, Atatürkçü ulusçuluk anlayışında çok tehlikeli bir gedik açılmış bulunuyor.)
Sayfa 305Kitabı okudu
Reklam
Osmanlılar niye Batı’daki gibi bir oluşum yaşamadılar? Kanımca, bunun önde gelen nedeni, Osmanlı Devleti’nin, Batı devletleriyle karşılaştırılamayacak denli güçlü olmasıdır. Başka bir deyişle, bu güç, toplumsal gelişme açısından bir zaaf oluşturmuştur.
Sayfa 190Kitabı okudu
Başlangıçta padişahın huzurunda toplanmasına karşın, Divanın varlık nedeni, hiçbir biçimde, padişahın erkine ortak olmak değildi. Bu olasılığı önlemek için Fatih, Divan çalışmalarını “kafes” arkasından gizlice izlemeyi yeğledi. Ondan sonra da Divan, huzurda toplanmaz oldu. Divanın temel amacı, padişahın daha iyi karar alabilmesi için ona ışık tutmaktır. Yükseliş Dönemi’nde ortaya çıkan Osmanlı görkeminde, yetenekli padişahların yanı sıra, Divan üyelerinin de çok önemli bir payı olduğu kuşkusuzdur. Önceleri, Divan haftada dört gün toplanırdı. Zamanla, toplantı sayısı ikiye indi. 17. yüzyılın sonuna doğru ise, kurumlardaki genel yozlaşmaya koşut olarak divan-ı hümayun da önemini gitgide yitirdi.
Sayfa 184Kitabı okudu
İstanbul’un fethinin kendisine sağladığı büyük saygınlıkla Fatih, Türk kökenli feodalizmin en büyük temsilcisi olan Çandarlı ailesinin gücünü yok etti. Çandarlılar dört kuşaktır vezir-i azamdılar. Fatih Sultan Mehmet, Çandarlı Halil Paşa’nın hem canını hem de malvarlığını aldı. (Bu, Osmanlılarda ilk vezir-i azam öldürtme olayıdır.) İkinci Beyazıt zamanında, feodalizmin gelişmesine engel olma siyaseti, aynı kararlılıkla sürdürüldü. Örneğin, tımarlar geniş ölçüde yeniden dağıtıldı ve bunların başına sarayın adamları getirilerek taşrada hanedanlaşmaya izin verilmedi. Yavuz Sultan Selim, ilk kez yeniçeri desteğiyle tahtı ele geçiren padişah oldu. O da, devşirmelere dayanarak on binlerce Türkmen’i kılıçtan geçirtti.
Sayfa 180Kitabı okudu
Bugün kendilerine “azgelişmiş” denen ülkelerin bu yazgıları, kendi dışarındaki bir sürecin ürünüdür. Bu ülkeler, ya açıkça askeri işgale uğramışlar ya da kendilerine daha örtülü yollardan saldırılmıştır. Böylece, kendi doğal gelişme çizgilerinden koparılmışlar, dengesiz ve sayrıl toplumlara dönüşmüşlerdir.
Sayfa 161 - 162Kitabı okudu
Reklam
Azgelişmişlik olgusunu bağımlılık olgusundan ayırmak olanaksız. Azgelişmiş ülkelerin temel gerçeği bu. Geçimsel, toplumsal, siyasal ve düşüngüsel bin bir bağla, başta ABD olmak üzere, “metropol” diye nitelenen ileri kapitalist ülkelere bağlılar. Üstelik, gelişmek için çabaladıkça bu bağımlılıkları artıyor. Diyelim, tarımda atılım yapıyorlar (“Yeşil Devrim”). Sonuçta, bir miktar üretim artışı sağlıyorlar; ancak geliştirilmiş tohum, tarım ilaçları, yapay gübre, yem, tarım makineleri bakımından Batı’ya daha da bağımlı duruma geliyorlar. Dışa satılabilir bir mal ürettiklerinde, dış piyasada fiyatların yine ileri kapitalist ülkelerce belirlenmesi gerçeğiyle yüz yüze geliyorlar. Umarsız kalıp borçlandıklarında, borç koşullarını ve faizi de bu aynı güçlüler belirliyor. Kendilerini kurtarmak için, her türlü özveriye katlanıp çocuklarını yetiştirdiklerinde, bu kez de “beyin göçü” sonucunda, en parlak evlatlarının ileri ülkelere gitmek üzere kendi yurtlarını bıraktıklarını görüyorlar.
Sayfa 160Kitabı okudu
Unutulmamalıdır ki, örneğin on sekizinci yüzyılın sonunda (burjuva sınıfı bugünkü işçi sınıfı kadar genç iken) burjuva sınıfının siyasal düzenleri incelenseydi, aynı sınıfın daha sonra önderlik ettiği temel düzenlerden ne demokrasi ne de faşizm öngörülebilirdi. Dolayısıyla, ileride işçi sınıfının, örneğin demokratik bir sosyalist düzen kurup kuramayacağı şimdiden bilinemez. (Gerçekte, siyasal etkinlikleri bir yana, işçi sınıfının nasıl bir toplumsal evrim geçireceği bile belli değildir.)
Sayfa 157Kitabı okudu
Faşizmin büyük sermaye tarafından desteklendiği, araştırmacıların genellikle üzerinde birleştiği ortak bir gözlemdir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, özellikle Almanya'da ele geçirilen belgeler, bu görüşü tamamen kanıtlamıştır. Almanya'nın önde gelen sermayedarları, 1930'ların başından başlayarak, Nazi Partisi'ne büyük paralar akıtmışlardır.
Sayfa 105Kitabı okudu
Faşist akımlar, büyük ölçekli geçimsel ve toplumsal sorunlarla boğuşan kapitalist toplumlarda, kendilerine uygun bir ortam bulmaktadırlar. Toplum kargaşaya sürüklendiği ölçüde, yetkeci bir yönetime duyulan özlem kamçılanmaktadır.
Sayfa 104Kitabı okudu
Temel hak ve özgürlükler, Alman tüzebilimcisi Georg Jellinek'in geliştirdiği, bizim anayasalarımızın da 1961'den beri benimsediği bir öbeklendirme ile üçe ayrılır: 1) Devletin kişi yaşamına karışmamasını gerektiren olumsuz haklar; 2) Geçimsel ve toplumsal ilişkilerde zayıf düşenleri kollamak için devletin bu ilişkilere karışmasını gerektiren olumlu haklar; 3) Yönetilenlerin devlet aygıtının oluşumuna ve kararlarına katılmasına olanak açan etkin haklar. Demokratik siyasal dizgelerin varlığı işte bu üç tür temel hakkın varlığına bağlıdır. Öte yandan, bir ülkede bu haklar ne denli gelişmişse, demokrasi de o denli gelişmiş demektir.
32 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.