Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Anayasal Gelişme Tezleri

Bülent Tanör

En Beğenilen Anayasal Gelişme Tezleri Gönderileri

En Beğenilen Anayasal Gelişme Tezleri kitaplarını, en beğenilen Anayasal Gelişme Tezleri sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Anayasal Gelişme Tezleri yazarlarını, en beğenilen Anayasal Gelişme Tezleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tarık Zafer Tunaya'nın Tezi
Tunaya'ya göre, Kurtuluş Savaşı sırasında çarpışan birbirine zıt akımlar, muhafazakâr ve devrimci diye özetlenmek gerekir. Birincilerin tutumu "cezaya rıza" göstermek, mütareke şartlarına boyun eğmek, Müdafaa-i Hukuk ve İttihatçı düşmanlığında birleşmek, yeni bir devletin kurulmasına karşı çıkmak, milliyetçilik ilkesini bir yana itmek gibi özelliklerle kendini belli ediyordu. Devrimciler ise milli devlet formülüne, bunun içeriği demek olan milli egemenlik,bağımsızlık ve demokratiklik ilkelerine bağlıydılar. Yeni devlet ne komünist, ne saltanatçı, ne de hilafetçi olacaktı.Bu, sömürgeciliği reddeden, bağımsız ve tek egemenlikli bir devlet olmalıydı. Bunun da yolu, yukarıda da değinildiği gibi, milliyetçilik ve "kolektif hürriyet"in elde edilmesinden geçmiştir.
Gerçek Bir Aydın : İlhan Arsel
Arsel'e göre, Osmanlı anayasal düzeninin belirleyici niteliği şeriat üzerine kurulu oluşudur. Şeriat ise, her zaman, ekonomik ve ekonomik olmayan bir sömürünün aracı olmuştur. Geriliğin ve her türlü toplumsal kötülüğün, bu arada keyfi ve zorba yönetimin kökü de şeriattadır. Çünkü şeriat devleti daima totaliter, despotik ve keyfidir, kişiyi hep hiçe sayar. Din-devlet birliği temeli üzerine olan şeriat düzeni iktidarın ilahi ve mutlak niteliğini savunduğu gibi, gerek siyasal ve hukuki, gerekse başka alanlarda yenilikçiliğe de karşıdır.
Reklam
Laikliğe Taklit veya İthal Diyenlere Cevap
Layiklik, özellikle 1920'den itibaren, yavaş yavaş geliştirilerek, tamamen yerli ve millî nedenlerle bir anayasa kuralı yapılmıştır. Çünkü, emperyalizmle savaşta, karşı devrim eylemleri "din adına" yürütülmüştür. Ve kendilerini dinci sayan çevreler, Batı uygarlığını "hristiyan medeniyeti" saymakla, doğrudan doğruya işgalci kuvvetlerin dayandıkları ideolojiyle birleşmişlerdir. [Bu durumda] layiklik taklit olarak "alınmış" değildir. İstiklâl amacıyla savaşanların, karşılarında tutucu çevreyi devreden çıkarmak için, devrimin yolunu emperyalizmin işbirlikçilerinden temizlemek için başvurulan doğal bir tedbir olmuştur.Devrim tümünün yapısal bir unsuru olmuştur [...].Ve bu bakımdan layiklik bir savaş ilkesidir[...]. Yine bu bakımdan layiklik "başka ülkelerde var" diye, bir "onlara benzeme" çabası değildir. Alt yapıyla ilişkisine gelince, yabancı boyunduruğundan kurtulmak isteyen bir toplumun, üretim düzenine ters düştüğünü söylemeye de olanak yoktur.
"Tatbik eden icra eden, karar verenden daima daha kuvvetlidir."
18. yüzyıl Fransız uyduluğu, Tanzimat İngiliz uyduluğu,Meşrutiyet ise Alman uyduluğunu simgelemişlerdi. Cumhuriyetin simgesi ise bağımsızlıktır.
İlhan Arsel Kitapları Geleceğe Işıktır
Arsel'in tezi, anayasal gelişmelerimizin, laiklik ekseni çevresinde dönen, en idealist ve kavramsal bir açıklaması niteliğindedir. Bu yönleriyle yazarımız, uzun süre maddeci yaklaşımlarını bir yana bırakmış olan Kemalist anayasacılığın yazı kadrosunda yer alır. Ancak onun öbürlerinden ayrıldığı nokta, bu tezleri ve sadece bunları günümüzde en militanca işleyen bir anayasacı oluşudur. Söz yerindeyse, onun özelliği ya da orijinalliği, günümüzde bile klasikliğini sürdürüyor oluşundadır.
Reklam
Çölünüze geri döneceksiniz !
M. Kemal'in Osmanlı anayasal sistemine bakışı son derece radikal ve uzlaşmaz niteliktedir. M. Kemal'in Osmanlı kamu hukukuna bakışında temel açısı, bağımsızlık ve onun kaybı noktasıdır. Bunu İzmir İktisat kongresinde şöyle belirtmiştir: Osmanlı ülkesi yabancıların serbest bir sömürgesinden başka bir şey değildi ve Osmanlı halkı içindeki Türk milleti tamamen tutsak bir duruma gelmişti. Osmanlı İmparatorluğunun iç yapısıyla ilgili olarak M. Kemal'in yaptığı temel saptama da, feodal sultanların zulmüne işaret etmektedir: "Osmanoğulları zorla Türk milletinin hâkimiyet ve saltanatına vazıülyed olmuşlardı [elkoymuşlardı]. Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdi [sürdürmüşlerdi].
Uyduruktan Lider Oluşturdular
Günümüzün gerici tarih kitaplarında kendisinden övgü ve hayranlıkla söz edilen Abdülhamit dönemi, Kemalist "Tarih" kitaplarında sadece mutlakıyetçi niteliği yüzünden değil, aynı zamanda sömürgeleşmenin hızlanmasına olan katkısı açısından da kıyasıya eleştirilmektedir.
Tarık Zafer Tunaya'nın Tezi
Tunaya milli kurtuluş savaşımızın ilerki günlerin anayasal yapısını da yönlendirdiğini söyler. Ona göre bu hareketin temel amacı ve sonucu "Batı medeniyetini kabul etmek"ti. Yazara göre "Türkler, batılı olmak için batı ile savaşmışlardır". Batılılaşmada, hukuk özel bir yer tutmuş, itici güç rolünü oynamıştır. Bu hukuk ideolojik bir temele dayalı olmuştur. Laiklik reformları, modern yasaların alınması vb. bunun uygulamaya konuşuyla ilgili atılımlardır.
Çokluğun bizi uçuruma sürüklediğine şahit oluyoruz
Sayı çokluğunun egemenlik demek olmadığını ve egemenliğin kullanılma şeklinin Anayasa'da çizilmiş bulunduğunu unutmamak lazımdır.
Reklam
Partilerden de siyasetçilerden de adam olmaz
Politikacılara, siyâsi partilere ve genel oy'a güvensizlik duyan yazar, ilerici seçkinlerin, yani aydınların önderliğine bel bağlamaktadır.
Uzlaşma/Barış Yok "Savaş" Var
Milli ve bağımsız demokratik devlet tezinin bütün sosyal ve siyasi temelleriyle belirdiği bir dönemde, milli güçlerin ve onun önderinin anayasal tezi elbette "uzlaşma ve uyum" tezleri olamazdı. Bunlar, istilacıları kovmak ve feodal kurumlan ve devleti yok etmek için, "mücadeleci" olmak zorundaydılar. Dolayısıyla M. Kemal'in ağzından dile gelen "birlik ve uyum yok, baskı ve ona karşı direnme var" şeklindeki bu tez ulusal devrim şartlarının ve bu devrimin sürekli bir yükselme gösterdiği dönemlerin tezidir.
2) C. Bayar: DP hareketinin anayasal yorumu
Anayasal gelişme tezleri açısından asıl dikkati çeken ise Bayar'ın bütün bunları formülü ediş biçimidir. Bayar "kayıtsız şartsız Millet Hâkimiyeti" diyordu. Oysa bilindiği gibi milli kurtuluş ve cumhuriyet hukukunun bu konudaki ilke ya da sloganı, küçük ve fakat anlamlı bir farkla şudur: "Hâkimiyet bilakaydüşart [kayıtsız ve şartsız] milletindir." Aradaki, küçük gibi görünen, fakat çok önemli anlam değişiklikleri yaratan fark nerededir? Resmi Kemalist ilke "Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir" derken, bu yetkinin bir hanedana ya da benzeri bir feodal kuruma değil, yalnız millete ait olduğunu belirtmişti. DP ideologu Bayar ise "kayıtsız şartsız millet hakimiyeti" çevirmesiyle şunu demek ister: millet ve daha doğrusu onun temsilcisi olan TBMM, daha da doğrusu oradaki çoğunluk, bu egemenliği "kayıtsız ve şartsız kullanır". Nitekim Bayar 1961 Anayasasını en çok bu noktadan, yani "Milletin yanına yeni ortaklar getirmiş" olması açısından eleştiriyor. Onun benimsediği anayasal mekanizmada, yalnız, her türlü sömürü, baskı ve denetim altındaki bilinçsiz yığınların oylarıyla kendi sınıf diktatörlüğünü kuracak ve bunu da millet adına yaptığını söyleyecek olanlara yer vardır.
Sayfa 110 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
E. Z. Karal: Kitlelerin önemi
Enver Ziya Karal'ın Osmanlı Tarihi başlığını taşıyan yapıtının 8. cildi 19. yüzyıl gelişmelerimize ayrılmıştır. Bu ciltte sadece genel tarihi bilgiler yer almıyor, aynı zamanda anayasa hareketlerimizle ilgili ilginç tahlillere de rastlanıyor. Bu kitabın hem tarih yöntemi, hem de Kemalist tarihçilik açısından en dikkat çekici özelliği, anayasal oluşumlarımızda ya da bunların gösterdiği aksamalarda, kitlelerin rolüne verilen önemdedir. Bunun en çarpıcı örneği, II. Mahmut dönemi yeniliklerine getirilen değişik bir bakış açısıdır. Hatırlanacağı gibi, bu dönemdeki hukuk "ıslahatı" hemen hemen bütün kamu hukukçuları ve siyasal bilimcilerce "yukarıdan aşağı" olarak nitelenmiş, "aydın despotluğu" ürünü olarak görülmüştü.
Tam Bağımsızlık mı istiyorsun Türkçü Olmak Zorundasın
İttihat ve Terakki milliyetçiliği ile laiklik akımı, daha sonraki Atatürk reformlarının köklerini oluşturdu. Yazara göre, Atatürkçülük hareketinin iki ana fikri vardır: milliyetçilik ve çağdaş uygarlık.Milliyetçilik her alanda tam bağımsızlık demektir. Çağdaş uygarlığa ise "toplumsal devrimler'le ulaşılacaktır. Böylece Atatürkçü tez, "bağımsızlık içinde, toplumsal devrim yoluyla çağdaş uygarlığa ulaşma" diye özetlenebilir.
30 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.