Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Anayasal Gelişme Tezleri

Bülent Tanör

Anayasal Gelişme Tezleri Gönderileri

Anayasal Gelişme Tezleri kitaplarını, Anayasal Gelişme Tezleri sözleri ve alıntılarını, Anayasal Gelişme Tezleri yazarlarını, Anayasal Gelişme Tezleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
2) C. Bayar: DP hareketinin anayasal yorumu
Anayasal gelişme tezleri açısından asıl dikkati çeken ise Bayar'ın bütün bunları formülü ediş biçimidir. Bayar "kayıtsız şartsız Millet Hâkimiyeti" diyordu. Oysa bilindiği gibi milli kurtuluş ve cumhuriyet hukukunun bu konudaki ilke ya da sloganı, küçük ve fakat anlamlı bir farkla şudur: "Hâkimiyet bilakaydüşart [kayıtsız ve şartsız] milletindir." Aradaki, küçük gibi görünen, fakat çok önemli anlam değişiklikleri yaratan fark nerededir? Resmi Kemalist ilke "Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir" derken, bu yetkinin bir hanedana ya da benzeri bir feodal kuruma değil, yalnız millete ait olduğunu belirtmişti. DP ideologu Bayar ise "kayıtsız şartsız millet hakimiyeti" çevirmesiyle şunu demek ister: millet ve daha doğrusu onun temsilcisi olan TBMM, daha da doğrusu oradaki çoğunluk, bu egemenliği "kayıtsız ve şartsız kullanır". Nitekim Bayar 1961 Anayasasını en çok bu noktadan, yani "Milletin yanına yeni ortaklar getirmiş" olması açısından eleştiriyor. Onun benimsediği anayasal mekanizmada, yalnız, her türlü sömürü, baskı ve denetim altındaki bilinçsiz yığınların oylarıyla kendi sınıf diktatörlüğünü kuracak ve bunu da millet adına yaptığını söyleyecek olanlara yer vardır.
Sayfa 110 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
176 syf.
10/10 puan verdi
·
10 saatte okudu
Ubi societas ibi jus
Anayasamızın geçirdiği bir takım evreleri hukukçuların özellikle Prof. Dr. İlhan Arsel'in anayasal tezi ve hukuku destekler nitelikteki yazılarından oluşan derlemeyle Doğan Avcıoğlu gibi bazı yazarların karşılaştırmalı bir şekilde anlatıldığı bu önemli eseri herkesin okumasını isterim.
Anayasal Gelişme Tezleri
Anayasal Gelişme TezleriBülent Tanör · Yapı Kredi Yayınları · 201823 okunma
Reklam
Anayasal Tez Olamaz
Başgil'in laikliği ise din ile devletin birbirlerinden ayrılığı ve birbirlerinin işlerine karışmamaları esasına dayanır. Ona göre, "tam ve saf laikliğe gelinecek yerde, 1924'ten itibaren eski 'dine bağlı devlet' sisteminin tam zıddı olan ve ifrattan tefrite gidişi andıran 'devlete bağlı din' sistemine gelinmiştir." Başgil'in buradaki amacı da açıktır: feodal ideolojilerin at oynattığı bir toplumda, dinin özerkliğini ve dinci düşüncelerin her alanda serbestçe yayılma ve aşılanmasını savunmak. Nitekim yazar, bu alandaki "öğretme, okutma-yayma ve telkin etme" haklarına büyük önem veriyor.Bu görüşün uygulanmasının kaçınılmaz sonucu, bir süre sonra dinin sadece "devletten ayrı özerk bir kurum" olmakla kalmayıp, dünya ve devlet işlerine de karışması, adeta "devlet içinde devlet" haline gelmesidir. Yurdumuzda 1946'dan sonrası bu tehlikenin giderek arttığını göstermiştir.
Başgil'in düşünceleri arasında var olan farklar belli bir anlam kazanmaktadır. Denebilir ki yazarımız, özellikle tek parti döneminin sonlarına kadar, "Kemalist" duygular, 1950'lerden itibarense çok açık bir şekilde gelenekçi ve İslamcı tezler sahibidir. Ancak bu sonuncu özelliğin de saptanabilmesi için onun üniversite dışı yayınlarına bakmak gerekecek.
İslamcı Anayasal Gelişmeme Tezleri
İslamcı düşünce bir siyasal akım kimliği kazandıktan sonra,siyasal mücadele alanlarında genellikle karşı devrimci ve emperyalizmin yararına bir rol oynadı. İkinci Meşrutiyeti "meşveret ve hürriyeti" yeniden getireceği düşüncesiyle desteklerken, onun hukuk ve özellikle laiklik alanındaki atılımlarına karşı çıktı. 31 Mart gericiliğini körüklerken bunu "sosyal" bir edebiyatla süslemesini de bildi. Daha sonra, büyük kanadı itibariyle, Anadolu'daki kurtuluş hareketine karşı çıktı ve işbirlikçi sarayın çizgisinde yer aldı. Cumhuriyet dönemindeki karşı devrimci direnişlerin uzun süre önderliğini yapan da bu akım oldu.
Müptezel Osmanlıcılar Bilmez
Ticaret antlaşmalarıyla sağlanan ekonomik başarıyı Avrupa, 1856 İslahat Fermanı ile hukuki yönden pekiştirmiş olacaktır. Bu durum, ticaretle uğraşan bir Hristiyan azınlığın işine yarayacaktır.
Reklam
Laikliğe Taklit veya İthal Diyenlere Cevap
Layiklik, özellikle 1920'den itibaren, yavaş yavaş geliştirilerek, tamamen yerli ve millî nedenlerle bir anayasa kuralı yapılmıştır. Çünkü, emperyalizmle savaşta, karşı devrim eylemleri "din adına" yürütülmüştür. Ve kendilerini dinci sayan çevreler, Batı uygarlığını "hristiyan medeniyeti" saymakla, doğrudan doğruya işgalci kuvvetlerin dayandıkları ideolojiyle birleşmişlerdir. [Bu durumda] layiklik taklit olarak "alınmış" değildir. İstiklâl amacıyla savaşanların, karşılarında tutucu çevreyi devreden çıkarmak için, devrimin yolunu emperyalizmin işbirlikçilerinden temizlemek için başvurulan doğal bir tedbir olmuştur.Devrim tümünün yapısal bir unsuru olmuştur [...].Ve bu bakımdan layiklik bir savaş ilkesidir[...]. Yine bu bakımdan layiklik "başka ülkelerde var" diye, bir "onlara benzeme" çabası değildir. Alt yapıyla ilişkisine gelince, yabancı boyunduruğundan kurtulmak isteyen bir toplumun, üretim düzenine ters düştüğünü söylemeye de olanak yoktur.
Tarık Zafer Tunaya'nın Tezi
Tunaya'ya göre, Kurtuluş Savaşı sırasında çarpışan birbirine zıt akımlar, muhafazakâr ve devrimci diye özetlenmek gerekir. Birincilerin tutumu "cezaya rıza" göstermek, mütareke şartlarına boyun eğmek, Müdafaa-i Hukuk ve İttihatçı düşmanlığında birleşmek, yeni bir devletin kurulmasına karşı çıkmak, milliyetçilik ilkesini bir yana itmek gibi özelliklerle kendini belli ediyordu. Devrimciler ise milli devlet formülüne, bunun içeriği demek olan milli egemenlik,bağımsızlık ve demokratiklik ilkelerine bağlıydılar. Yeni devlet ne komünist, ne saltanatçı, ne de hilafetçi olacaktı.Bu, sömürgeciliği reddeden, bağımsız ve tek egemenlikli bir devlet olmalıydı. Bunun da yolu, yukarıda da değinildiği gibi, milliyetçilik ve "kolektif hürriyet"in elde edilmesinden geçmiştir.
Tarık Zafer Tunaya'nın Tezi
Tunaya milli kurtuluş savaşımızın ilerki günlerin anayasal yapısını da yönlendirdiğini söyler. Ona göre bu hareketin temel amacı ve sonucu "Batı medeniyetini kabul etmek"ti. Yazara göre "Türkler, batılı olmak için batı ile savaşmışlardır". Batılılaşmada, hukuk özel bir yer tutmuş, itici güç rolünü oynamıştır. Bu hukuk ideolojik bir temele dayalı olmuştur. Laiklik reformları, modern yasaların alınması vb. bunun uygulamaya konuşuyla ilgili atılımlardır.
E. Z. Karal: Kitlelerin önemi
Enver Ziya Karal'ın Osmanlı Tarihi başlığını taşıyan yapıtının 8. cildi 19. yüzyıl gelişmelerimize ayrılmıştır. Bu ciltte sadece genel tarihi bilgiler yer almıyor, aynı zamanda anayasa hareketlerimizle ilgili ilginç tahlillere de rastlanıyor. Bu kitabın hem tarih yöntemi, hem de Kemalist tarihçilik açısından en dikkat çekici özelliği, anayasal oluşumlarımızda ya da bunların gösterdiği aksamalarda, kitlelerin rolüne verilen önemdedir. Bunun en çarpıcı örneği, II. Mahmut dönemi yeniliklerine getirilen değişik bir bakış açısıdır. Hatırlanacağı gibi, bu dönemdeki hukuk "ıslahatı" hemen hemen bütün kamu hukukçuları ve siyasal bilimcilerce "yukarıdan aşağı" olarak nitelenmiş, "aydın despotluğu" ürünü olarak görülmüştü.
Reklam
18. yüzyıl Fransız uyduluğu, Tanzimat İngiliz uyduluğu,Meşrutiyet ise Alman uyduluğunu simgelemişlerdi. Cumhuriyetin simgesi ise bağımsızlıktır.
Berkes'in Tezi
II. Mahmut deneyinin özel önemi ise din-devlet ayrımının ilk temellerini atmış oluşudur. Bu dönem "ilk batılılaştırıcı çağdaşlaşma kapısını açmıştır". Dolayısıyla bu, "devletin demokratlaştırılmasına doğru da ilkel bir adım" sayılabilmelidir. Uluslaşma ve anayasalılaşma da köklerini bu dönemde bulur.
N. Berkes: "Çağdaşlaşma=uluslaşma"
Berkes'in düşüncesinin ana doğrultusu "çağdaşlaşma", bunun da kilit kavramı din-devlet ayrımıdır. Yazarın, çağdaşlaşma olayı içersinde büyük hayranlık beslediği iki seçkin devlet adamı vardır ve bunlardan biri Osmanlı dönemindeki, öbürü de Cumhuriyet dönemindeki çağdaşlaşma atılımlarının başmimarıdır: Sultan II. Mahmut ile M. Kemal Atatürk. Her ikisi arasında da, çağdaşlaşmanın başını çekmiş olmak ve bunu hem kendilerini hem de halkı zorlayarak yapmış olmak bakımından ortak bir nokta vardır.
Tam Bağımsızlık mı istiyorsun Türkçü Olmak Zorundasın
İttihat ve Terakki milliyetçiliği ile laiklik akımı, daha sonraki Atatürk reformlarının köklerini oluşturdu. Yazara göre, Atatürkçülük hareketinin iki ana fikri vardır: milliyetçilik ve çağdaş uygarlık.Milliyetçilik her alanda tam bağımsızlık demektir. Çağdaş uygarlığa ise "toplumsal devrimler'le ulaşılacaktır. Böylece Atatürkçü tez, "bağımsızlık içinde, toplumsal devrim yoluyla çağdaş uygarlığa ulaşma" diye özetlenebilir.
Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, c.3, s.1063 vd
Uydu Batıcılık padişahın iktidarını sınırlamakta, paşaları padişahın iktidarına ortak yapmakta, onların can ve mal güvenliğini sağlamaktadır. Yüksek memurların mirasını hazineye devretme usulü kalkmaktadır. Tanzimat reformları bu anlamda paşaların çıkarlarına uygundur. Bu hareket "hukuk planında dahi batılılaşma değil, batının sömürgesi olma hareketidir". Bunlardan yararlananlar paşaların yanı sıra Batı kapitalizminin yerli komisyonculuğunu yapan Rum ve Ermeni aracılardır.Hatta "Tanzimat reformculuğu rum ve ermeni reformculuğu demektir".
30 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.