En Eski Antik Yunan Uygarlığı 1 Sözleri ve Alıntıları
En Eski Antik Yunan Uygarlığı 1 sözleri ve alıntılarını, en eski Antik Yunan Uygarlığı 1 kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tragedya kahramanının mücadelesi çetindir. Mücadele ne kadar
zorlu olursa olsun; kahramanın çabası peşinen ne kadar umutsuz görünürse görünsün; o, bu işe girişir -ve Atina halkı, modern zamanların izleyicisi olarak bizler, onunla birlikteyizdir-. Tanrılarca mahkûm edilen bu kahramanın insan olarak, yani gösteride bulunan insan topluluğunca mahkûm
Bugün çoğu kişinin düşündüğü gibi, şiirsel yaratı, edebiyat, toplumsal gerçekliğin yansımasından başka bir şey değilse (şair bunu bilmeyebilir, önemli olan bu değildir); tragedya kahramanının kadere karşı mücadelesi de, efsane dilinde açıklanan, VII. yüzyıldan V.yüzyıla, tragedyanın doğduğu sırada, Aiskhylos’un da onun ikinci ve gerçek kurucusu olduğu sırada, hâlâ halkı ezen toplumsal baskılardan kurtulmak için halk tarafından yürütülen mücadeleden başka hiçbir şey değildir.
Siyasal eşitlik ve toplumsal adalet adına Atina halkının yüzyıllardan beri süren bu mücadelesinde, tragedya oyununu oluşturan kahramanın, kadere karşı şu öteki mücadelesinin temsili, Atina’nın sevilen bayramında yer alır.
Bu mücadelelerden birincisinde; bir yanda, hem toprağa hem de
paraya sahip küçük köylüler, zanaatçılar ve düz işçiler kesimini sefalete mahkûm eden, sonunda topluluğun varoluşunu bile parçalayacak gibi görünen, her durumda acımasız bir soylu ya da zengin sınıfın gücü vardır. Karşıda ise; yaşamak isteyen, adaletin herkes için eşit olmasını; hukukun, her insanın yaşamını ve sitenin devamını güvenceye alan yeni bağ olmasını talep eden bir halkın güçlü canlılığı.
İ.Ö. V. yüzyılın başında -klasik çağın başlangıcıdır bu- tragedya, hem toplumsal düzenin koruyucusu bir sanat, hem de devrimci
bir sanat olarak ortaya çıkar. Şu bakımdan toplumsal düzeni koruyucu bir sanattır: Sitenin bütün yurttaşlarının, tragedyanın onları götürdüğü düşsel dünyada, halktan her insanın gündelik yaşamının acılarını ve mücadelelerini uyum içinde çözmesine olanak sağlar. Koruyucudur, ama yutturmacı değildir.
Ama bu düşsel dünya, gerçek dünyanın görüntüsüdür. Tragedya
uyumu, ancak onun yatıştırdığı acıları ve başkaldırıları uyandırarak verir. O, uyum süresince seyirciye zevkle uyumu vermekten fazlasını yapar; uyumu, her insanda haksızlığın reddini, ona karşı mücadele isteğini güçlendirerek, toplumun evrimine adar. Ortak bir yürekle kendisini dinleyen halkın, içinde taşıdığı bütün mücadele güçlerini toplar.
Bu anlamda tragedya artık koruyucu değildir, devrimci bir eylemdir.
Birincisi cinayet; İkincisi intikam; üçüncüsü yargılama ve bağışlama tragedyasıdır. Trilogyanın tamamı sadece son halkaları Agamemnon ile Orestes olan bir kıyıcı krallar ailesinde, Atreusoğulları ailesinde ortaya çıkan tanrısal eylemi gösterir. Bu tanrısal eylem, Atreusoğullarını yok etmeye kararlı korkunç bir kader işi olarak sunulur. Ama, yine de bu kader, insanların eseridir: Eğer, insanlar, birbirini doğuran kendi kabahatleriyle, kendi suçları ile kader denen şeyi beslemeselerdi bu tanrısal eylem meydana gelmez ya da güçsüz kalırdı. Bu kader, sert bir biçimde işler, ama Orestes’in yargılanması ile, Atreusoğullarının sonuncusunun tanrısal adalet ve iyilikle uzlaştırılması ile yatışır ve son bulurdu.
Thukydides’e göre, Perikles, bütün Yunanlılarda bu ortak aşkın yankılandığı şu sözü söyler: “Mutluluğun özgürlükle, özgürlüğün ise cesaretle elde edileceğine inanmış olanlar; savaşın tehlikelerine çekinmeden bakınız.”
İlkel halkların hepsinin de şarkıları, türküleri vardır ve çalışırken veya işin yükünü hafifletmek için sanki ritimli bir dil kullanırlar. Yunan ozanları, ritimleri büyük bir verimlilikle geliştirmişlerdir; bunlardan çoğu halka dayalı, çok ıraklara dek uzanan geçmişlerden gelmektedir. Ozanlar önceleri görkemli ama değişken ahenkler halinde, geçmişteki kahramanların savaş başarılarını övmelerine yarayan büyük epik dizeyi keşfederler. Önceleri yarı yarıya doğaçlama olan bu çok uzun şiirler kuşaktan kuşağa aktarılır.