Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Tin Kemiktir Serisi 4. Kitap

Antroposen'e Hoşgeldiniz

Slavoj Zizek

Antroposen'e Hoşgeldiniz Gönderileri

Antroposen'e Hoşgeldiniz kitaplarını, Antroposen'e Hoşgeldiniz sözleri ve alıntılarını, Antroposen'e Hoşgeldiniz yazarlarını, Antroposen'e Hoşgeldiniz yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Çinlinin bedduası bize tutmuş olmasın
“ Çin’de, eğer birinden gerçekten nefret ediyorsanız, ona “inşallah ilginç zamanlarda yaşarsın.”diye beddua edilirmiş. 2003’te eski ABD savunma bakanı Donald Rumsfeld biraz amatörce, bilinen ve bilinmeyen arasındaki ilişki hakkında felsefe yapmaya girişti: “Bilinen bilinenler vardır. Bunlar bildiğimizi bildiğimiz şeylerdir. Bilinen bilinmeyenler vardır. Yani, bazı şeyler vardır ki bilmediğimizi biliriz. Fakat bilinmeyen bilinmeyenler de vardır. Bunlar bazı şeyler ki bilmediğimizi bilmeyiz.” Onun eklemeyi unuttuğu önemli bir dördüncü tanım var: ‘bilinmeyen bilinenler’, bildiğimizi bilmediğimiz şeyler.
Eğer Tabiat, bizim anamızsa, kana susamış solgun bir ana olmalı bu.
Reklam
Temel enerji kaynağımız (petrol) uzak geçmişte yer alan ve hayal gücümüzü aşan boyutlarda cereyan eden bir felaketin ürünü.
Yanardağlar örneğinde buna bir de, tehlikenin uzaydan değil, bizzat Yerküre’nin için­den, ayaklarımızın dibinden geliyor olması ekle­niyor. Kaçacak yerimiz yok.
Tabiat zaten kaotiktir, en vahşi afetleri, anlamsız ve öngörülemez felaketleri yaratma­ya eğilimlidir. Bizlerse onun hain kaprislerine acımasızca tabiyiz, bizleri kollayıp gözeten Tabiat Ana diye bir şey yok.
Büyük ekolojik felaketlerden çı­kartılacak ders, bu işi, ne piyasa iktisadının ve ne de devletin becerebileceğidir.
Reklam
Bir on yıl önce, işkence ya da neo-Faşist partilerin Batı Avrupa hükümetlerinde boy göstermesi imkansız bir etik facia olarak, “gerçekten olamayacak” bir şey olarak akıllardan uzak tutulurdu; ama bir kere vuku bulduktan sonra derhal bunlara alıştık, onları aşikar olaylar olarak algılamaya başladık. Ya da 1992’den 1995’e dek süren meşum Saraybosna kuşatmasını hatırlayalım: Yarım milyon nüfuslu “normal” bir Avrupa şehrinin kuşatılma­sı, açlığa mahkum edilmesi, düzenli olarak bom­balanması, şehirde yaşayanların keskin nişancıla­rın açtığı ateşle terörize edilmesi, ...ve bütün bunların üç yıl sürmesi, 1992’den önce, muhak­kak ki, hayal edilemeyecek şeyler olarak görülür­dü.
Önceleri imkansız ancak gerçek olmayan bir olgu diye yaşantılanan (ne denli olası olduğunu bilsek de gerçekleşeceğine inanmadığımız ve böylelikle imkansız diye görmezden geldiğimiz ama yaklaşmaya devam eden felaket ihtimali), şimdi, gerçek ancak artık imkansız olmayan bir nesne haline gelmiştir (felaket bir kere vuku buldu mu, “yeniden-normalize” edilecek, dünyadaki normal akışın parçası olarak, daima ve zaten mümkün bir nesne olarak algılanacaktır).
“Tehdit altındaki insan toplumların genel bir davranışsal örüntüsü de, başarısızlığa uğradıkça, krize daha bir odaklan­mak yerine at gözlükleri takmaktır.”
Hepimiz, eli kulağındaki -ekolojik, toplumsal- yıkımın farkındayız, ama bu yıkımı ciddiye alamı­yoruz, bir türlü. Psikanalizde bu tutuma fetişist yarılma denir: Gayet iyi biliyorum ki ... (ama inanmıyorum). Böylesi bir yarılma, gördüğümüz, işittiğimiz şeyi yok saymamıza neden olan ideolo­jinin maddi gücünün de açık bir göstergesidir. Peki, böyle durum niçin ortaya çıkar?
Reklam
Deniyor ki, Çin’de, eğer birinden gerçekten nefret ediyorsanız, ona “İnşallah ilginç zamanlarda yaşarsın.” diye beddua edilirmiş. Tarihi olarak ilginç zamanlar, kargaşa, savaş ve iktidar mücadelelerinin yaşandığı, milyonlarca masumun ağır bedeller ödediği dönemlerdir. Bugün, apaçık ki, bir ilginç zamanlar çağına yaklaşmaktayız.
183 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.