Herkese merhaba,Joel Kovel’in Arzu Çağı isimli kitabından bahsetmek istiyorum.
Arzu bürokrasiyi yenebilir mi? Arzu bizi özgürleştirebilir mi? Marksizmin arzuyu sahiplenmesi mümkün müdür? Marksizmin ilkeleriyle bağdaşan bir psikanalitik terapi olabilir mi? Bu sorulara yanıt ararken ciltler dolusu teori üretebilir. Kovel, elinizdeki alçakgönüllü, ama aynı zamanda kendine özgü kaygıları olan bu kitapta yukarıdaki soruları yanıtlamaya çalışırken psikiyatri ve psikanalizdeki ana meseleleri radikal toplumsal düşünce açısından yeniden kurgulayıp teori ile praksisi bir araya getirmeyi deniyor. Yazarımız Joel Kovel arzunun metalaştırıldığı çağımızı duyguların manipülasyon ediliş evresi olarak tanımlayıp, bu yoldan sistemin kendini yeniden ürettiğine vurgu yapmaktadır. Gündelik hayatımız öylesine nesnelleştirilmektedir ki bir psikanalist olan Kovel artık genel durumun tahlilinden çok insan psikolojisinin derinliklerine inerek sistemin daha ne kadar insanı kullanabileceğinin öngörüsünde bulunuyor. Bu yaklaşım ile kitap oldukça güzel bir içerik kazanmış.Türü sevenlere tavsiye ederim.
Hayattaki her ayrılık gizlenebilen,ama asla iyileşmeyen bir yara halini alır;son ayrılış ise en büyük yaradır çünkü yeniden uzlaşma için beslenen umutları ebediyen söndürür.
Bilimin verdiği ayrıcalıklar ve yaptığı sahte iltifatlarla kafaları karışmış bir halde kendilerini toplumsal failler değil de mesafeli gözlemciler olarak düşünüyorlardı.
"Kapitalizm aileye herhangi bir güçlük yaratmamıştır. Sınıflı toplum tarihinin tamamı zaten -çok çeşitli biçimleriyle ilkel kültürlerdeki toplumsal örgütlenmenin bütününü temsil eden- aile ile otorite ve toplumsal düzenlemelerin yüksek bir biçimini ortaya koyan devlet arasında sürekli bir mücadeleyi içerir. Devletler daima ailenin sömürgeleştirilmesi ve feda edilmesiyle büyümüştür. Ancak bütün bunlara rağmen, ailenin sorunlarının hepsi kapitalizmden kaynaklanmaz, yeni bir çelişki düzeni ortaya çıkmış ve modern çağ bireyliğine damgasını vurmuştur."
Bir ekonomik sistemin devamlılığı açısından sürdürülebilir bir politika ortaya koyması ve ekonomik döngüsünde süreklilik sağlaması için üretim-tüketim mekanizmasını işlevsel kılması veya bu döngüden en az birini besliyor olması gerekir. Bu noktada dünyaya egemen olan kapitalist ekonomik sistemin en başlarda belli bir zümrenin ihtiyaçlarını
Arzusunun etrafında kendini boş bir tulum gibi hisseden kişi görece umursamaz bir biçimde nesneleri arar ve onları tüketir.
(..)
Sonunda mutlaka örnek bir tüketici haline gelir.
Cinsellik dalgası, yalnızca işçilerle sınırlı olmasa bile ilk olarak onlarda odaklanmış, bu konuda üstünlüğü burjuvazi ancak yakın zamanlarda ele geçirmiştir. Kaybedecek bir şeyleri olan herkes gibi mülk sahibi sınıf da cinsel arzuları konusunda görece daha çekingendi. Onlar için tarihsel uyanış, bir başka belirleyici noktada meydana geldi: Çocukların bakımı. İlk kez Philip Aries’in belgelediğine ve o zamandan beri birçoklarının gösterdiğine göre, modern Batı’nın yükselişini belirleyen en göze çarpan ve temel değişimlerden biri çocuklara yönelik ilgi ve bakımdaki sürekli artıştı...
Tüketim toplumunun istikrar kazanabilmesi için arzu saf hale getirilmelidir ve böylece gerçek bir doyum sağlama yeteneği olmayan huzursuz bir özlem de bu amacın aracı olmaktadır.
"Normalliğin içerdiği akıl kendini ve yaptıklarını göremeyecek kadar güdüktür. Nevrotikler daha ileriyi görür, ama gördükleri şeyin biçimi çarpıktır ve onlara işkence etmek için geri gelmiştir."