Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Asılmayıp Beslenenler - Bir 12 Eylül Hesaplaşması 1

Ertuğrul Mavioğlu

Asılmayıp Beslenenler - Bir 12 Eylül Hesaplaşması 1 Sözleri ve Alıntıları

Asılmayıp Beslenenler - Bir 12 Eylül Hesaplaşması 1 sözleri ve alıntılarını, Asılmayıp Beslenenler - Bir 12 Eylül Hesaplaşması 1 kitap alıntılarını, Asılmayıp Beslenenler - Bir 12 Eylül Hesaplaşması 1 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Bu ülkede beterin beteri var diyerek her türlü kötülüğe razı olmayı öğretiyorlar, oysa biz, iyi olanın yanında olmayı ne çok isterdik."
" Elinizdeki kitabın, haksızlığa, adaletsizliğe, acılara, işkenceye ve kitlesel ölümlere sırtını dönmeyi becerebilenlere katabileceği pek bir şey yok. Çünkü o pek bilinen deyimdeki gibi, "Duymak istemeyenden daha sağır, görmek istemeyenden daha kör kimse bulunamaz." "
Reklam
12 Eylül Askeri Darbesi'nin ekonomi programını hazırlayan Turgut Özal, cuntanın TÜSİAD ve ABD ile bağlarını kuran kişi olarak biliniyor. 12 Eylül cuntasının ekonomi bakanı da olan Özal, 1983 yılında başbakan oldu. İhracata dayalı büyüme modeli ile ülkedeki toplam ihracatın üçte ikisi hayali ihracat oldu. Özal döneminde tam 256 tane şirketin hayali ihracat yaptığı kanıtlandı. Olağanüstü hal uygulaması, 1987 yılında Özal döneminde başlatıldı. Özal ayrıca, Özel Tim’in kurulmasını sağlayan isimdi. Özel Tim 1983 yılında Özal’ın başbakanlığı döneminde kuruldu. Özal hükümetinin bir diğer icraatı da bölgeye “istenmeyen gazetecilerin” girişinin önüne geçmek için çıkarılan “sansür ve sürgün kararnameleri” oldu.
"15 Temmuz 2016'daki darbe girişimini, muhalefeti yok etmenin gerekçesi kılan akp-mhp hükümeti, hasta, hamile ya da çocuk demeden çok sayıda insanı cezaevlerine doldurdu."
Bu ülkede ‘beterin beteri var’ diyerek her türlü kötülüğe razı olmayı öğretiyorlar, oysa biz, iyi olanın yanında olmayı ne çok isterdik.
"Asılmayıp Beslenenler'in ilk baskısının üzerinden on beş yıl geçti ve bu süreçte devlet, 'ülkenin aynası' denilen cezaevlerindeki yaşam koşullarını iyileştirmek yerine, tüm enerjisini işkence, cinayet ve kişiliksizleştirmeye dair uygulamaya koyduğu fütursuz politikalarını gizlemek için harcadı."
Reklam
"Üzülerek vurgulamak gerekir ki, devlet yarattığı korkunç şiddeti gözlerden saklamak konusunda çok da başarısız olmadı."
12 Eylül öncesinde 45 milyonluk Türkiye’de 4 milyonun üzerinde sendikalı işçi varken, bugün bu sayının oldukça altında olunması, darbenin bu konuda bir ölçüde başarılı olduğunun kanıtı. Yine darbenin ardından kurulan YÖK, üniversitelerden solcu akademisyenlerin ve öğrencilerin kazınması amacı taşıyordu. Darbe ile beraber sendika konfederasyonlarının tamamı kapatıldı ancak sonrasında gerçekleşenler yine darbenin mantığı hakkında fikir veriyor.
“Önce kimliğini yok et ki, herhangi biri haline gelsin. Sağlığını boz ki direnme gücünü bulamasın. Onurunu çiğne ki, aynaya bile bakacak yüzü olmasın. Eğer bunları başaramadıysan canını al ki, bir daha sistemin başına bela olmasın..”
Reklam
Bazı açlık grevlerinde hücre mazgallarımızın önüne köfteci tezgahı getirip köfte kızartmışlardı. Mazgal deliğini açıp kokuların içeri gelip bizi etkilemesi için özel olarak uğraşmışlardı. Hastanedeyken başımızın ucundaki komodinin üzerine kokusu tüten sıcak yemekler bırakıyorlardı. O kadar saygısız ve iğrençtiler. Bu numaralar direniş boyunca çeşitlenerek ve artarak devam etti.
"Türkiye hiçbir konuda Avrupalılaşamasa da işkence yöntemleri ve cezaevleri ile artık Avrupalı sayılabilirdi."
"Ateş düştüğü yeri yaktı. 12 Eylül'ün ardından cezaevlerinde işkence ve direnişler sonucu meydana gelen ölümler, hiç kuşkusuz ölenlerin ailelerine ve arkadaşlarına sonsuz acılar yaşattı. Fakat ardı arkası kesilmeyen ölümler, istatik değerler haline dönüştükçe içselleşti ve daha kolay kabullenildi. Sık sık dile getirilen 'istikrar' ve toplumdan beklenen 'uyum süreci' tam da böyle bir şeydi; gözaltıların, tutuklamaların, tarlalara dizilen ölülerin ve duvarların ardından gelen ölüm haberlerinin sıradanlaşması... Anormal süreçlerin ürettiği tüm bu acılar cenderesinde bile normalleşme sağlanmıştı işte... Ve bir başka nokta; dört duvarın ardında uygulanan yoğun şiddet, geleceği de ipotek altına aldı."
Kadın cezaevine geldiğinde dört-beş aylık hamile. Herkes doğacak bu bebek için içeride bir şeyler örüyor. Kimisi patik, kimisi yelek, kimisi kazak. Kadınlar koğuşunda müthiş bir hareketlilik. Tutuklular kendi aralarında çocuğun kız mı, yoksa erkek mi olacağı üzerine iddiaya giriyor. Kadın da çocuğunun olmasını çok istiyor. Fakat emniyette gördüğü işkenceler yüzünden psikolojik sorunları da giderek ağırlaşıyor. Hamileliğinin yedinci ayında sancılanıyor. Erken doğum belirtileri görülüyor. Tutuklular sabahlara kadar kapılara vuruyor ama ne gelen oluyor ne de giden. Doğum mecburen koğuşta gerçekleşiyor. Fakat göbeği paslı bir teneke parçasıyla kesildiği için bebek tetanos olup iki gün sonra ölüyor. Ben koğuşa bu olayın ardından geldim ve onu gördüğümde bebeğin ölümü nedeniyle çok daha kötüleşmişti. Gözlerini bir noktaya dikip öyle boş boş, kimseyle bir şey konuşmadan bakıyordu. Bu olay kadınların tümünde panik yaratmıştı. Çünkü sabaha kadar kapılara vurmalarına karşın doğum yapmak üzere olan arkadaşlarının hastaneye kaldırılmasını sağlayamamışlardı ve bunun bedelini de doğmamış bir bebek ödemişti.
26 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.