Aslanlı Yol

Sevan Nişanyan

En Yeni Aslanlı Yol Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Aslanlı Yol sözleri ve alıntılarını, en yeni Aslanlı Yol kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bologna'dan sonra geveze bir adamın minibüsüne bindim. Blucin mağazası varmış. 18 yaşında olduğumu duyunca ağzının suları aktı, "Gel, seninle sevişelim," diye tutturdu. Bir çift pantolon hediye edermiş. İki çift? Ben reddedince ısrar etmedi, hatta görülecek yerleri göreyim diye otoyoldan çıkıp yavaş yola girdi. Beni otostopa uygun bir kavşakta bırakmak için kendi yolundan kilometrelerce saptı. Ayrılırken bir öpücük istedi. Korktum herhalde, bencildim de; vermedim.
Sayfa 35 - Liberus Kitap / I. AH, GENÇLİK / Paris'ten İstanbul'a devrialemKitabı okudu
İtalya'da Komünist Partili bir öğretmen aldı arabaya. Uzun uzun parti mücadelelerini anlattı. Maggiore Gölü kıyısındaki harikulade malikanelerin yanından geçtik. "Bunlar ne olacak peki?" diye sordum. Burjuvazi çürümüş bir sınıfmış, işçiler başa geldiğinde o konakları halkın yararına daha iyi değerlendirecekmiş. Sempatik bir adamdı. Kendi de güldü söylediğine.
Sayfa 35 - Liberus Kitap / I. AH, GENÇLİK / Paris'ten İstanbul'a devrialemKitabı okudu
Reklam
Paris'te onbeş gün kadar İris Teyzemde kaldım, aslında babamın teyzesi, bir zamanların ünlü opera sanatçısı, kalan sevgisini ikiz kanişlerine adamış, geçkin bir diva. Eşi Edouard Papazian müzik eleştirmeniydi. Gençliğinde Kafkasya cephelerinde bulunmuş, Stalin'le tanışmış. Tarih konusunda deryaydı, sohbeti de müthiş. Mustafa Kemal'in İngilizlerle irtibatı neymiş, Ruslar Cemal Paşaya ne demiş, neler neler. Bir yandan da gusto dersleri: şu yemekle hangi şarap içilir, Bourgogne şarabının iyi yılları hangileridir, Loire'in güney yamaçlarındaki bağlar neden tercih edilmelidir, kırk yıllık Armagnac'ı yirmi yıllıktan nasıl ayırırsın.
Sayfa 34 - Liberus Kitap / I. AH, GENÇLİK / Paris'ten İstanbul'a devrialemKitabı okudu
Liseye girdiğim yıl Robert Kolejle Amerikan Kız Lisesi birleşmiş erkekler kısmı Bebek'ten Arnavutköy'e taşınmıştı. Sınıfımızdaki kızlar, iki yılı hazırlık olmak üzere beş yıldan beri kampüsün yerlisi idiler. Pembe flamingo sürüleri gibi toplu gezer, mühim ve aşki konularda mutlaka İngilizce konuşur, Amerikalı hocalarla senli benli şakalaşırlardı. Erkeklerin çoğu Bebek'te bir yıl lise hazırlıktan gelmişti. Ben ise evde bir-iki ay İngilizce çalışıp hazırlık sınıfı sınavını geçmiş, direktman lise bire girmiştim. Yani ortama yabancılığım bir yana, bütün kızlardan iki yaş küçüktüm. Travmayı düşünebiliyor musunuz? Kızlardan korkmayı o günlerde öğrendim. Sonradan ne kadar gayret etsem edeyim o ürkekliği üstümden tam atamadım sanırım. "Hişt ufaklık, sen anlamazsın," deyip gülecekler diye hala ödüm kopar. Kızlara kendimi beğendirmenin yolunun entellikten geçtiğine karar verdim. Lise 1'deyken Jean-Paul Sartre ve şürekasının Türkiye şubesi gibi çalışmaya başladım. Üstadın hemen hemen her eserini -tek kelime anlamadan okuduğum o 1930'lardaki post-Husserliyen felsefi makaleleri dahil- hatmettim. Bir süre küçük Roquentin gibi dolaştım. Kişilik denilen şeyin başkalarının gözünde varolan bir maske olduğu, ardında ise koca bir boşluk -daha doğrusu, bir dizi kaçış- bulunduğu fikrini sevdim. İkiye geçtiğim yaz L'être et le néant'ı Fransızcadan Türkçeye çevirmek gibi sapık bir işe giriştim. Haftalarca sabahlara kadar çalıştım. Yapamadım tabii, ama yazı Türkçesinin yapısal ve tarihsel sorunlarıyla ilk kez ciddi şekilde yüz yüze gelişim bu vesileyledir.
Sayfa 24 - Liberus Kitap / I. AH, GENÇLİK / Robert yıllarıKitabı okudu
"Ataerkil" görünen ailelerin aslında kadınlar saltanatı olduğu gerçeğiyle de ilk o ortamlarda tanışmış olmalıyım. Hakiki ağayı sahtesinden ayıran şey o bilgidir. Patron ben görüneyim, arasıra homur somur edeyim yeter. Son tahlilde kadınlar tayfasına itaat etmekten başka çare olmadığını bilirim.
Sayfa 20 - Liberus Kitap / I. AH, GENÇLİKKitabı okudu
Dedemin çırağı
1944'e dek her yıl Kınalada'ya yazlığa giderdik. Çocukluğumdan aklımda kalan hemen her sey ada ile ilgilidir. Onnig Dedem yaşamının son yıllarını adadaki bahçe ve bostanına adamıştı. Sekiz-dokuz yaşlarımda onun has carağı oldum. Ayağımı biraz olsun toprağa basmayı ondan öğrendim. Dolapta her zaman çekiç, çivi, pense, kerpeten, İngiliz anahtarı, gönye, mala, sakul, kazma, kürek, çapa, budama makası, göztaşı, zaçyağı, fırça, terebentin vs. bulundurmayı ve gerektiğinde kullanmayı öğreten de dedemdir. Pazar günleri dedemlerle hep beraber yemek yemek adettendi. Sofrada on-onbeş kişiden eksik olunmazdı. Adı duyulmadık uzak akrabalar, Samatya'dan kırk yıl önceki komşular, yalnızlığı çene sine vurmuş kokona teyzeler gelip anneannemlerde bir hafta, on gün yatıya kalırlardı. Hayat boyu bana eşlik eden büyük aile tutkumu muhtemelen o sofralarda edindim. Çekirdek aileye oranla büyük ailenin bireysel özgürlüğe daha fazla pay bıraktığını orada idrak ettim. Kaçış imkanları daha fazladır, saatlerce ortadan kaybolsan kimse fark etmez "Ataerkil" görünen ailelerin aslında kadınlar saltanatı olduğu gerçeğiyle de ilk o ortamlarda tanışmış olmalıyım. Hakiki ağayı sahtesinden ayıran şey o bilgidir. Patron ben görüneyim, arasıra homur somur edeyim yeter. Son tahlilde kadınlar tayfasına itaat etmekten başka çare olmadığını bilirim.
Sayfa 19 - Liberus Kitap / I. AH, GENÇLİKKitabı okudu
Reklam
307 öğeden 341 ile 307 arasındakiler gösteriliyor.