En Eski Atatürk Sözleri ve Alıntıları

En Eski Atatürk sözleri ve alıntılarını, en eski Atatürk kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Mustafa'nın büyük bir olasılıkla doğmuş olduğu 1881 yılı, Osmanlı İmparatorluğu'nun ağır bir aşağılanmaya maruz kaldığı yıldır: Devletin maliyesi Düyun-ı Umumiye'nin eline geçtiği, başka türlü söylersek, yüzyıllardan beri Avrupa'yı korkutmuş olan Osmanlı Devleti'nin neredeyse resmen Avrupa güçlerinin "ortak sömürgesi" haline geldiği yıldır.
Sayfa 20 - Turkuvaz Kitapçılık
Moğol işgalinin sarsıntısının dinmesinden iki yüz yıl sonra Selçuk İmparatorluğu'nun mirasının küçük ve orta boy güçlerinden bir tanesi olan ve konum olarak en batıda, Bursa'da bulunan Osmanlı, kuzeydoğuya, Avrupa'ya doğru gösterdiği ilerlemeyle dikkat çekiyordu. Zaman içinde büyük bir imparatorluk haline gelen bu devlet, 1299 yı lında Osman (Arapçada Uthman) Bey tarafından ve Orta Asya kökenli olduklarını unutmayan ama kendilerini asıl olarak Müslüman, yani İbrahim ve İshak'ın kabul ettikleri Tanrı'nın son peygamberinin takipçileri ve kendilerini egemen hanedana sadık Osmanlılar olarak tanıtan Türkler tarafından kurulmuştu.
Sayfa 21 - Turkuvaz Kitapçılık
Reklam
Rumeli terimi Osmanlılarla birlikte egemenlikleri altına giren Avrupa topraklarını ifade eden bir anlam kazandı. Türkler Küçük Asya'ya Yunanca kökenli bir sözcükle Anadolu adını verdiler; oysa Türk olmayanlar (en başta 12. yüzyıl İtalyanları) Küçük Asya'yı Türkiye olarak tanıdılar; bu durum Rumeli'nin daha sonra Batı'da Avrupa Türkiyesi olarak tanınmasını engellemedi.
Sayfa 21 - Turkuvaz Kitapçılık
Genel olarak göçmenliği bırakan Türkler arasında, hanedanın ve dinselliğin getirdiği kimlik, etnik kimliği bastırdı. Her şeye rağmen saray ortamında da ataların Orta Asya'ya dayanan göçebe kökenleri bütünüyle unutulmadı: 1453'te Konstantinopolis'i fetheden Fatih Sultan Mehmed döneminde bile –Türk diliyle kesinlikle uyumlu olmayan– Arap alfabesinin yanı sıra bugün Çin devletinin hor görülen bir azınlığı durumunda olan, oysa 9 ve 10. yüzyıllar arasında bozkırların en açık, eğitimli ve ilginç imparatorluklarından birinin yaratıcısı olan Uygurların alfabesi kullanılıyordu Osmanlı padişahları sayısız unvanları arasında "han"ı asla ihmal etmedikleri gibi daha eskiden "tug" olarak bilinen tuğ, yani ucuna at kuyruğu bağlanmış ve tepesine altın yaldızlı top geçirilmiş mızrak da iktidarın ve sorumluluğun simgesi olarak kaldı: Kuyrukların sayısıyla güç doğru orantılıydı.
Sayfa 21 - Turkuvaz Kitapçılık
Osmanlı İmparatorluğu modern Avrupa devletlerine göre geri kalmaya başlayıp "Avrupa'nın hasta adamı" haline gelince ötekiler, Türk ve en önce Müslüman olmayanlar kendi devletlerini kurma ya da yeniden kurma çabasına giriştiler. Ötekiler –artık gayet iyi bilinen ve tanınan biçimde– daima ötekiler olarak kalmışlardı, çünkü Osmanlı padişahları onları Müslüman ve Türk kimliğine sokmayı asla hedeflememişlerdi Osmanlı iktidarı Virgilius'un Romalılarına "Parcere subiectis et debellare superbos" ifadesiyle seslendiği kesinlikle uzlaşmacı olmayan ama pratik tutumla kendi intikamını alabilirdi Romalılar en azından imparatorluklarının batı bölümünü derinlemesine Romalılaştırmayı başarmışlardı. Oysa Türkler bunu denemediler bile. Bunun nedenleri farklıdır ama temelde dini olanı dikkate alınmalıdır: Romalılar, egemenlikleri altındaki halklar gibi (Yahudiler dışında) kavramsal olarak hafif ve kucaklayıcı olan ama pratik ve siyasi düzlemde karmaşık ve baskın bir dine sahiptiler; semavi dinlerse tarih içinde son derece güçlü dışlayıcı kimlikler yaratmak konusunda kusursuz olduklarını ortaya koydular. Sonuç olarak, Osmanlı iktidarı bütünleşmeyi değil, birlikte yaşamayı hedeflemiş ve uygulamıştı. Gene de şunu ekleyebiliriz: Öz kimliklerin güvende olması sayesinde farklı topluluklar –gündelik hayatta, geleneklerde, törensel uygulamalara katılımda– kaynaşma konusunda sayısız örnek sergileyebilmişlerdi.
Sayfa 22 - Turkuvaz Kitapçılık
Başlangıçtan beri Müslüman olmayan milletlerin tebaaları, zimmilerin (korunanların) hakları, hukuki açıdan Müslüman tebaanın altındaydı; -silah bulundurma gibi-sınırlamalara ve özel vergilere tabi tutuluyorlardı; buna karşın aynı çağda Hıristiyan dünyasındaki hiçbir dini azınlığın hayal bile edemeyeceği geniş bir hoşgörü ile karşı karşıyaydılar ve kendi kendilerini yönetme serbestisine sahiptiler. Özellikle Yahudilerin, Hıristiyan ülkelerde olduğundan çok daha rahat yaşama koşulları vardı; İstanbul Yahudileri, yani "Katolik Kralların" İspanya'sından iltica eden ve onlara comertçe kucak açan II. Ваyezid sayesinde bu kente yerleşen Yahudiler, Ladino diye tanınan dillerini konuşmayı sürdürdüler; bu farklı İspanyol diyalekti bugün dünyanın yok olmaya yüz tutmuş dillerinden biridir.
Sayfa 23 - Turkuvaz Kitapçılık
Reklam
100 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.