"Birinci madde:Tanrı'yı unutmamalıyız.O barışı emrediyor
Burada da bir taraftan toplumun gerçek, insana tiksinti veren sefaletini, öte yandan daha iğrenç olan uydurma sefaleti görüyordu.
Başkalarının suçunu deve yapıp, gözünde büyütüyor, kendi kabahatini iğne yapıp yakanda gizliyorsun.
"Başkalarının kanaati için kendini öldürmek kolaydı,ya kendi nefsi için kendini öldürmek?"
''Ne halk be! İnsan değil serçe sürüsü sanki. ''Hakkımızı koruyacağız, çiğnetmeyeceğiz'' diye bağırıp duruyordunuz. Ama herif gelince hepiniz süt dökmüş kediye döndünüz. Serçelerde şahinlere karşı sizin gibi konuşur, ama Şahin gelince kaçacak yer arar. Şahin içlerinden birini alıp götürür, daha sonra serçeler ortaya çıkıp ''cik cik cik'' diye ötmeye başlar. Eyvah içimizden biri kaybolmuş, Vanka serçe gitmiş. Neyse canım o bunu zaten hak etmişti'' deyip kendilerini avuturlar.
Bakışmalarının manasını kelimelerle anlatmak mümkün değildi. Bu, söylenebilicek bütün sözlerden daha kuvvetli bir duygudu. Karşılıklı Bakışmalar ve gülümsemeler, onların karşılıklı hislerini anlatmaya yetiyordu. Bu öyle bir şeydi ki hissettikleri, bütün insanlığa ait önemli ve büyük bir sırrın çözülmesi gibiydi. Söyledikleri her söz, bu gülümsemeler yüzünden ferah, mutluluk verici bir mana kazanıyordu. Birlikte söyledikleri ya da dinledikleri şarkılar da aynı manayı buluyorlardı. Aynı şeklide, yüksek sesle okudukları kitaplardaki sözlerin manaları da böyleydi.
Metafiziğin insan hayatındaki yerini irdeleyen ve ders verme amacı taşıyan hikayelerden oluşmakta.Esere adını veren hikayeden sonra basitleşmeye ve biraz sıkmaya başlıyor.Sıkıcılığı anlaşılamamasından değil, çok sıradan bir konu ve üsluptan oluşmasından.Tolstoy'dan beklemiyorsunuz bu kadarını.