Bir yerlerde bekleyeninin olması, gece dağ başında yakılan bir kibrit gibiydi. Belki bütün karanlığı aydınlatmıyordu ama eve dönüş yolunu gösteriyordu.
Dita için de hayat hiç kolay değildi. Babasının yokluğu omuzlarında dayanılmaz bir yüktü. Demir prangalara zincirlenmiş gibi ayaklarımı sürüyerek dolaşıyordu kampta. Artık olmayan bir şey madden nasıl bu kadar ağır olabilirdi? Boşluk nasıl ağır gelebilirdi?
Oluyordu işte.
"Hayat, her hayat çok kısa sürer. Ancak bir anlığına da olsa mutlu olmayı başarmışsan yaşadığına değmiştir."
"Bir anlığına! Kısa değil mi?"
"Çok kısa. Bir kibritin yanıp sönmesi kadar kısa süreliğine mutlu olmak yeter."