Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız

Yılmaz Öztuna

Sayfa Sayısına Göre Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Padişahlar hiçbir devirde orduyu iç politikada kullanmamişlardır. Bu, Osmanoğulları'nın değişmez prensibidir. Sultan Hamid buna dahildir. Muhaliflerini asla kendisine candan bağlı olan ordu ile korkutmamış, buna teşebbüs etmemiş, belki aklından geçirmemiştir. Devlet ve imparatorluk kurucusu, İslâm halîfeliğini de bünyesinde birleştiren bir hanedanın meşru hükümdarı olduğunu ileri sürerek tek başına yönetimini icra etmiştir. Bu iddia, imparatorluğun bütünlüğünün birinci faktörü olduğu için, 30 yıl gibi akıl almaz uzunlukta bir müddet iktidarda kalabilmiştir. İmparatorluğun bütünlüğünün ikinci faktörü olan Türk Ordusunu da 1876 darbesinin ayıbından kurtarıp politikadan uzak tutabildiği için, muvaffak olmuştur.
Sayfa 72
Gene de merkezleri İstanbul, Edirne, Selânik'te olan Birinci, İkinci, Üçüncü Orduy-ı Hümâyûnlar'ın dört Balkanlı müttefiki kolayca ezmesi lâzımdı. Daha doğrusu Osmanlı genel kurmay planlarına göre böyle olması gerekiyordu. Avrupa mahfillerinin kanaati de bu istikamette idi. Ancak Avrupa, bir harbin bu derecede beceriksiz, bilgisiz ve liyakatsizce yönetilebileceğini hesaba katmamıştı... Türk Ordusunu, 1877-78 Rus ve 1897 Yunan harblerindeki vasıiflariyla kabul etmişti. Nâzım Paşa'nın, hazırlıklarını asla tamamlamamış, birbirleriyle bağlantısız birlikleri Bulgarlar'a karşı derhal taarruza geçirmesi ile bozgun başladı ve bir daha arkası alınamadı. Başkumandan Vekili gençliğinde akademide, taarruza başlayan tarafın kazanacağını okumuştu.
Sayfa 94 - Balkan Savaşları
Reklam
Daha ilk günlerde Bulgarlar'ın Türk Birlikleri'ni atarak Türk topraklarına girmesi karşısında Bulgaristan Başbakanı Radoslavov, şaşkına döndü. Türk genelkurmayının bir aldatmaca ric'atle Bulgar Birlikleri'ni Türk topraklarina çektiğinden şüphe ediyor... Türk subayının 4 yıldan beri politika ile uğraşıp orduyu kendi hâline bırakmasının ve subayların iki ayrı partiye bölünmesinin neticesi olan bu durum, sivil mülkiye memurlarinda da görüldü. İlk mağlûbiyetler başlayınca ve düşman yaklaşınca, görevlerini bırakıp kaçan pek çok memur, askerî ikmalde çok mühim rolleri olan istasyon müdürü, hattâ kaymakam görüldü. Mülkiye görevlilerinin aileleriyle ka-çsaba ve şehirleri terk ettiğini öğrenen o kasaba ve şehir Türk halkı, çılgına döndü. Mantıksız bir paniğe kapılarak ve varını yoğunu bırakarak yolları doldurdu ve başlayan şiddetli kış içinde İstanbul'a doğru en büyük kısmı yayan kaçmaya başladı...
Sayfa 99
Orduda bile bile ve isteyerek ihanet olup olmadığı çok münakaşa edilmiştir. O sırada 5 yıllık iç didişme ve particilik yüzünden Türkler o kadar birbirine girmişlerdi ki, Balkan bozgununun inanılmazlığı, çok şüpheler doğurdu. Ordu ve donanma subaylarının bir kısmının bozgun çıkması için ellerinden geleni yaptıkları söylendi. Bunun Türk Genelkurmay arşivine dayalı çok kuvvetli örnekleri de verildi. Rumeli Türklüğü, hattâ bütün Osmanlı Türklüğü için bir ölümkalım savaşı idi. Ama bazı Türkler'in böylesine bir ortamda bile düşmanın kazanmasına çalışacak kadar gözleri kızdı ve kör oldu. Ancak savaştan sonra bu ihanetlerin yargıya intikal ettirilmesine cesaret edilemedi, veya uygun bulunmadı...
Sayfa 99
Selanik...
Selânik, Osmanlı İmparatorluğu’nun çok mühim bir limanı idi. Eyalet merkezi idi. Üçüncü Ordu’nun merkezi de zaman zaman ya Selânik, ya Manastır olmuştur. Türkiye'nin İstanbul'dan sonra Avrupa'daki en büyük şehriydi. Şehrin nüfusu -o çağ için büyük rakam olan- 300.000'e yaklaşıyordu. Pek çok orta dereceli sivil ve askerî Türk okulu dışında bir hukuk fakültesi vardı. Mühim Türkçe gazete ve dergilerin yayınlandığı bir kültür merkeziydi. ... Selânik'i müdafaa ile görevli Tahsin Paşa, jandarma generali idi. II. Abdülhamid, ihtilâs (devlet malını çalma) suçunu tesbit ettiği bu adamı bir köşede oturttu ve sert muamele etti. Meşrutiyette, eski rejimden zulüm gördüğü iddiasıyla parlayanların arasına girdi. Kendisine bir Türk kolordusu emniyet edildi. Muazzam kolordusunu, tek kurşun attırmadan, Yunanlılar’a, bütün silâhları ve Selânik şehri ile beraber teslim etti (9 Kasım 1912). Bir çirkef iştir ki, sayın okuyucularımın midelerini bulandırmamak için tafsilâtına girmiyorum.
Sayfa 111
İkinci Abdülhamid'in Selânik’te Alatini Köşkü'nde 2 oğlu ve 3 kızı ile ikameti, 3 yıl, 6 ay, 3 gün devam etti. Bu müddet içinde imparatorluk, Bulgaristan ve Doğu Rumeli’ni, Bosna-Hersek ve Yenipazar'ı, Libya'yı Kuzey Çad'ı, Girit'i, Rodos ve Oniki Ada'yı, Doğu Ege Asya adalarını, Makedonya'yı, Arnavutluk'u, Epir'i, Trakya'yı kaybetti.. Sultan Abdülhamid'in tahttan indirildiği zaman (1909) İtihadçılar için söylediği: - İmparatorluğu on yıl idare edebilirlerse, bir asır idare ettik diye öğünsünler! sözündeki keramet, açığa çıktı. Zira daha ancak 4 yıl geçmişti.
Sayfa 112
Reklam
İttihatçılar..
Ordu, beklenilmedik ve onur kırıcı bir yenilgiye uğramisti. Rumeli'nin hemen tamamı birkaç hafta içinde elden aıkmıştı. Milyonlarca Türk, düşmanların eline ve pek acı bir duruma düşmüştü. Bundan kim sorumlu idi? Savaşı İttihad ve Terakki kışkırtmıştı. Fakat gazeteleri ve kulüpleri vasıtasıyla orduyu çok iyi hazırladığı propagandasını yapıyordu. Bu
Sayfa 128 - Ord.Prof.Hikmet Bayur anlatıyor:
Çok sinir bozucu
Balkan Harbi'nin sebebi, İttihad Terakki ve onun politikasıdır. 4 yıl içinde, devletin muntazam gelirleri dışında dış borçlanma ve iç müsadereler (el koymalar) yoluyla 48 milyon altın elde edildi. Bu paranın nereye gittiği anlaşılamadı. Mağlûbiyetimizin sebebi, stratejik hatalardan fazla, sosyal, politik ve moral kokuşma idi. Köylünün
Sayfa 129 - Kamil Paşa hükümetinin Dahiliye nazırı edip Ahmed Reşid Bey:
Bab-ı Ali Baskını
Enver Bey, sayıları çeşitli eserlerde 8 ilâ 2000 arasında gösterilen bir kalabalıkla, Báb-ı Âlí'ye gelmişti (şimdiki İstanbul Valiliği Binası). Anlaşılan kalabalık gittikçe büyümüş, 200 kişiye varmış, sonra daha da artmıştır. Reşid Bey'in hâtıralarında "cem'iyyet-i beşeriyyenin en müstekreh tortuları" (insan toplumunun en iğrenç tortuları) dediği bu kalabalık, başlarındaki subay dışında, serserilerden, ipten kazıktan kurtulmuş takımından oluşuyordu.
Sayfa 139
Enver, Bâb-ı Âlî önünde hazır bekleyen bir otomobil gördü. Şeyhulislâm Cemaleddin Efendi'nin makam otomobili idi. Koynunda sadrâzamın istifa mektubu, şoföre, Dolmabahçe Sarayı'na ve son sür'atle sürmesini emretti. Tal'at ise, kendi kendini "dahiliye nâzırı vekili" atadı. Devlet bu hâle düşmüştü. Bu imzayı kullanarak, arkadaşı Dolmabahçe yolunda iken, Bâb-ı Âlî'deki telgrafhaneden, bütün eyalet vali- lerine emirler gönderdi. Kâmil Paşa hükûmetinin Adalar'la Edirne'yi düşmana verdiği için “millet ve ordu" tarafından iskat edildiğini (düşürüldüğünü) bildiriyordu. Edirne ve Adalar, Kâmil Paşa tarafından düşmana verilmiş değildi. Az sonra her ikisini de İttihadçılar düşmana bırakacaklardı... Enver Bey, Dolmabahçeʻye geldi. Padişahı "derhal göreceğini" söyledi. Bir yarbayın değil, bir mareşalin bile önceden tesbit edilmeden padişahla görüşebilmesi mümkün değildi. Üstelik Enver'in hiçbir resmî sıfatı yoktu, resmî sıfati, bir kolordunun kurmay başkanı olmasından ibaretti. Ama artık devlet kalmamıştı. Enver bir yarbay değil, "kahramân-ı hürriyet" idi...
Sayfa 142
33 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.